25 Kasım 2013 Pazartesi

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİYE SALVO...

Sosyal Psikolojinin ucundan kıyısından derken, bataklığa gömüleli epey oldu:))
Bu aralar elimde 2 tuğla kudretinde bir kitap var: The Oxford Handbook of Pshchiatry. Görmüş, geçirmiş teorisyen ve pratisyenlerin akademik olarak hazırladıkları, bulgulara dayalı bir ansiklopedi diyeyim. 

Pat Bracken ve Philip Thomas imzalı; 'Challenges to the Modernist Identity of Psychiatry: User Empowerment and Recovery' başlıklı makale çok ilgimi çekti. İçinde bilişsel davranışçı terapinin açtığı yollarla ilgili yorumlar var. Bu yıl içinde, Amsterdam Üniversitesi'nde düzenlenen bir kitap tanıtım etkinliğinde de, benzer konuda çalışma yapan sinirbilimcilerle tartışma imkanı bulmuştum. Aşağıdaki yorumları paylaşıyorlardı. Makaleden - mümkün olduğunca sadeleştirerek - bir özet aktarayım:

'Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) çeşitlerinin, psikoterapik başarıyı artırdığına dair çok az bulgu var. Bu tür terapilerde hedef; hastanın biyolojik veya psikolojik spesifik problemlerine odaktan ziyade, güven ve umudunu tamir etmektir. 

Mental bulgulardan kurtulma, son dönemlerde farklı anlamlar taşımaya başladı. Bu anlamlar ise,  BDT alan insanlardan çoğunun, hayatı boyu süren psikiyatrik durumlardan kendi kişisel kurtuluşlarını ve bu ‘kurtuluş yolculuklarının’ diğerlerine de ilham vermesini sağlamak amacıyla otobiyografik kitaplar yazmaya başlamasıyla yaygınlaştı. 

Bu kişisel tecrübelerden bazıları iyileşme yolunda mental sağlık hizmetlerine işaret ederken, birçoğu bundan hiç bahsetmedi. Bazıları geleneksel psikiyatrinin kendi yollarını bulmaya sekte vurduğunu söylerken, bazıları ise hayatlarını kuşattığından şikayet etti.

Bugün, çok ciddi zihinsel hastalıktan kendi yollarıyla kurtulduğunu yazan muazzam bir literatür var artık. Bu literatür, zihinsel problemlerin çözümünü, tanı koymak, değerlendirmek, sınıflandırmak, hastalığın gelişimini takip edip, öngörmek ve tedavi etmek odağından, teknik ve spesifik olmayan odağa çevirdi. 

Bu literatür; ümit nasıl oluşturulur ve sürdürülebilir, çok ciddi bir krizin ortasında dahi ağırbaşlılık ve sakinlik nasıl korunur ve bireyin sağlığa-mutluluğa yaptığı yolculukta kişisel gelişim nasıl asıl itici güçtür gibi soruları öncelleştirdi.

Bu literatürün, klinik sağlık hizmeti alan bireylerin bu hizmetlerden öncelikli beklentileriyle uyuşması, klinik/teknik olmayan DBT'nin önemine önem kattı. Bu beklentiler  (Faulkner and Layzell 2000) araştırmasındaki şekliyle:
  • Kabul görme
  • Hastaların; kendilerine benzer tecrübe yaşayanlarla paylaşım ihtiyacı,
  • Duygusal destek
  • Yaşamak için bir neden arayışı
  • Hayata dair anlam ve amaç arayışı
  • Huzur ve dinginleşme isteği
  • Kontrolü elde tutarken, seçeneklere sahip olma isteği
  • Güvende hissetme arayışı
  • Zevk alma ihtiyacı...

Makalenin sonunda yer verilen atıf ise enteresan:

Dr Mike Slade: 

Kişisel kurtuluşa odaklanan bir hizmette, klinik modelle olan uyuşmazlığın hiçbir önemi yoktur. 

Önemli olan; insanların kendi anlamlarını kendilerinin bulmasıdır ki, böylelikle bu; kendi yaşadıkları tecrübelere bir anlam katacak ve gelecek için umut sağlayacaktır. 

Neden? Çünkü anlam arayışı yolculuğunda, acı çekmek dayanılabilirdir, insanı asıl delirten ise anlamsız acı çekmektir…

Anlam bulmak, yola devam etmektir…Tam tersine, klinik iyileştirmeye odaklı 'sezgi ve anlayıştan yoksun' zihinsel sağlık hizmetlerinden kaçınılmalıdır, çünkü bunun kabulü hastalık belirtisi-bulgusudur ki, adı üzerinde belirti-bulgu bireyce hiç arzu edilir değildir…

Ne dersiniz ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder