17 Şubat 2016 Çarşamba

PAVLONYA SOKAĞI

Yazı Ekim 2015 yazısıydı...başlamıştım ancak bazen bitmez ya...bırakmıştım. Zamanı gelmiş:
30 Ekim Cumayı önceden ayırmıştık felekten hırsızlık için.
Önce, Rakı-Kitap-Maydanoz ekibi olarak saat 15.00'de Kadıköy'de buluşup çalışacağız sonra hafif altlıklı yemek ve saat 20.30 da Somer'in (Karvan) yönetip oynadığı 'Aşk Terapisi' oyunu için Levent Kırca tiyatrosuna akın ve çıkışta da altlığa devamen üstlük...
Program üç-aşağı beş yukarı bu şekilde gerçekleşti...
Ama işte Kerim'in (Kitaplı) sözleriyle 'yaa Derviş misali arayan buluyor'...dün enteresan keyifli geçti, aktarayım:
Önce Hülya-Macit Koper'in yazıp Somer'in yönettiği ve oynadığı 'Aşk Terapisi'. 
Oyuncular: Somer Karvan-Suzan Aksoy-Janset-Yusuf Atala ve Fulden Akyürek.
Sahne: Levent Kırca Tiyatrosu
Türkiye'de tiyatro nasıl ve hangi koşullarda yapılıyor, nasıl azimle yeni oyunlar sahneye konuyor, nasıl emek-emek işleniyor ve nasıl 'perdeee !' deniyor...
Vay vay vayyyy...bu insanlar bildiğin sanat misyoneri. Bayağı yel değirmenlerine saldırıp yenen ekip...
Yıllarını vermiş insanlar, kendi memleketlisine 'inadına sanat' diye bağırıyor avaz avaz...Deli bunlar bir nevi...
Oyun: Bir psikoterapistin kendisiyle ve çevresiyle mücadelesini gayet ince-zekice ve tabii nükteli bir dille sunması. ve oyunun sonunda çok hoş bir de sürpriz var...gayet demokratik bir sürprizzz:))
Ekip zaten işin erbabı ancak Somer Karvan performansı mutlaka seyredilmeli. Sosyal Psikoloji çalışan bir akademisyenden reçete tavsiyesidir:)) Oyun bir hayli sahnelendi Türkiye'nin çeşitli yörelerinde. Bulup, denk gelirseniz kaçırmayın.
Oyun  çıkışı bahariye-moda-kadıköy hattında; 'dur şuraya girelim, bekle biraz daha bakalım, hah bak bura iyi' gibi tipik sayılabilecek doğaçlamaların sonunda aramızdaki Beşiktaşlıların maç sesini duymasıyla beraber yol üstündeki gayet iddiasız bir meyhaneye sökün ettik.
Hemen oturup rakı-bira ve yancılarını söyledikten sonra maçla karışık sohbet başladı.Tabii gecenin kendi planları ve getirdikleri oluyor böyle sofralarda. O gece de meyhanede asılı çok eski tarihli bir tablonun İstanbul'un neresi olduğuna dair tahminler yürütürken, meyhane müdavimlerinden bir ağabeyimiz çıkageldi sofraya...bir istanbul anlattı ki bize tevellüt yetmez...
Sonra bir başka ağabeyimiz deep purple, led zeppelin bilir misiniz filan diye daldı ortama...biz kültür şokundan pert halde dinlemeye vakfettik kendimizi...
Yolüstü meyhaneden bir ömür çıktı...
Herneyse dün yine aylık rakılama esnasında oradan buradan konuşurken Somer ve tiyatroya verdiği emek, tiyatro için vazgeçtiği kimi popüler ve madden cazip teklifleri dinlerken ve 'hala böyle Don Kişot dostlarım var Allaha şükür' diye düşünürken soruyu patlattı: 
'Siz okumuş insansınız en son oyuna (benim oyun hariç) ne zaman gittiniz? Tiyatroya gitme sıklığınız ne? İngiltere'de 'kasaba tiyatrolarında' hemen her 5 haftada bir yeni oyun sahneye koyuyorlar neden biliyor musunuz? Çünkü kasabanın nüfusu 5 haftada bitiyor, yeni oyun gerekiyor...'
Ekim'deki meyhanenin sokağının adı Pavlonya'ydı. Dalları bizi nerelere götürdü...hay Allah...


15 Şubat 2016 Pazartesi

Yorgunluk Manifestosu

Çok yorgunum
Belki doğumumdan beri
Kendimi hep mücadele ediyor gibi hissediyorum,
Kendimle...doğası öyle...
Artık bir düşünceyi değil ucundan tutmak,
Anlamaya bile vakıf olamayacak bir becereksizliğe özlem içindeyim,
Çok boş bakar buluyorum hayata kendimi...oh ne ala...
Alnımın ortasında kurşun gibi ağır bir sarkaç,
Bir sağa bir sola sallanıyor
Beraberinde herbiri birbirinin kendisi olmuş düşüncelerle...
"Anlamın" algılanamayacağını ne zaman keşfetmiştim? Meçhul...
Nasıl olsa herşeyin anlamı, herkesin sarkacında farklı demleniyor...ne gam...
"Umursamıyorum" da değil de...
"Düşüncesiz" ve "anlamsız" bir hayatın daha sık pestilimi çıkaracağı günlere doğru koşmak geliyor içimden...
Savuralım bakalım ilk adımı...