13 Eylül 2015 Pazar

YALNIZLIĞIN ESANSI

Bu ara memleket gündeminin kavuran yakıcılığından benim de dilime fazlaca vurduğunun farkına vardım. Sağa sola bir şeyler yazmak, yazdığına gelen yorumlara cevap yazarken öğrenmek, kızmak, üzülmek, düşünmek öğretici tabii ancak biraz kendi çalıştığım konulardan koptuğum hissi ağır basınca biraz blog yazayım dedim.

Modern insanın yalnızlığı yaşamasının yol-yöntemleri üzerine okuyup, nedenlerini incelerken elime geçen klasiklerden olan Anthony Storr'un Solitude isimli eserinden bir hayli not almışım. Yalnızlığın bilinçaltının, bilinçli bir şekilde serbest bırakıldığı (bırakılabildiği) anlarda 'aktif yaratıcılık' olgusunun ortaya çıkması bir kere daha ilgimi çekti, hoşuma gitti. Jungian aktif yaratıcılık yani. Fantazileri, hayalleri dışavuran, 'umursamayan kişiliğin' yargısızca ortaya çıkmasına izin verme halimiz...

Oluyor mu böyle halimiz bilemiyorum tabii ama bu halin ortaya çıkmasına yalnızken izin vermenin verimliliğine dikkat çekiyor Storr. Yani kendimiz için, gizli kalmış yanımızın ortaya çıkmasına izin vermek. Ben Anthony Storr'u okurken bu izin verme halinin gidebileceği yer hakkında katıldığım egzersizleri, tecrübeleri not tutuyorum. Sonradan okuması hoşluk, boşluk, dinginlik, şaşırma gibi yaratıcılığı ekstra tetikleyen duygular uyandırıyor bende... 

Ve nedense Storr'u okurken yanımda kendiliğinden beliriveren Bozkırkurdu'nun (Hermann Hesse) olması da hoş bir sürpriz oldu bana:)) Daha modern bir kurguda devam eden şekilde de, paralelde yeni elime geçen Niccolo Ammaniti'nin Çamur'u bulunuyordu. Doğan Kitap'tan çıkmış ve kapak tasarımında da bizim Ayşe Çelem imzası vardı. Tevfikliler için gelsin bu ekstra bilgi de...

'Yaratıcılığa olan açlık, bütün olmaya karşı duyulan arzu ve uğraşı kökenini şuradan alır: Tam olamamanın farkındalığından gelen bir şeylerin eksik olduğu kavrayışı...' diyor Storr. 
Keyifli olan da tam olamamak sayesinde tam olduğumuzu anlamak herhalde:) Bunun bir adım ötesinde Storr bir kaç kavram arasında nedensellik bağı kurarken dikkate almamız gereken bir konunun da altını çiziyor: Aktif Yaratıcılık-Koşullu Sevgi ilişkisi...

Şöyle ki: çocuk; anne-babasının fiziki varlığında ancak onların istediği gibi bir çocuk olursa sevginin esirgenmediğini gözler-içselleştirir ve büyürse (ebeveynlerin bir çoğunda olabilen, istemdışı gelişen ve 'kendi benliğinin tecrübe ettiğini, çocuğunu korumak-kollamak amaçlı 'genel doğru' olarak kabul eden bilinçli veya bilinçdışı öğretiler diyelim) birçok kendine ait otantik davranışı yanlış-düzeltilmesi gereken veya sürekli beğeniye muhtaçmış gibi  algılayabilir. Bunun devamında da, çoğunlukla başkasının sevgisini kazanmaya oynanan bir hayat ve ancak yalnızken 'kendi' olabildiği için tercih edilen bir yalnızlığı yaşayabilir...

Bununla başa çıkıp (mutlaka temiz-leziz-semiz ve hijyenik bir hayattan söz etmiyorum) dışavurumculuğunu özgürleştiren nice dahi kıvamında sanatçıya-düşünüre dikkat çekiyor Storr...Bir de başa çıkamama durumu var tabii...Yalnızlığı seçip, dışavurumculuğunu kendi içinde paylaşanlar...

Bana hep çok enteresan gelir yalnızlığın şekle bürünmüş binbir hali...Cibran'ın dediği gibi diyelim o vakit:

'Ben burada erkek kardeşim dağ ve kız kardeşim denizin arasında oturuyorum. Biz üçümüz yalnızlıkta biriz ve bizi birbirimize bağlayan sevgi derin, güçlü ve gariptir. Hatta bu sevgi, kız kardeşimden daha derin, erkek kardeşimden daha güçlü ve benim deliliğimden daha gariptir...'