28 Nisan 2014 Pazartesi

DEMİR ALMA ZAMANI VE ONUN HİKAYESİ: EPISODE-7

Epey ara vermişim. Yoğunluk oluyor ya ondan. Bu ara eğitimdi, üniversite dersiydi, konferanstı, sohbetti derken gün-gerçeklik mefhumu yitti gitti. Bir hafta sınırdışı edildim beynim tarafından. Ruhen çok dinlendim fiziken ise neredeyse tamamen bisiklet üzerinde geçti. Yanımda çiçek tarlaları, göller, kuzey denizi ve kokular vardı, vardı, vardı...o da bitti.

Ela'nın doğumu, hemen her doğumu tatmış canlı gibi beni de baştan aşağı bir 'noluyorum yahu' nidasıyla silkeledi. Kız çocuk; başıma göğü indirdi...basbayağı...
Bir canlının avuç içine, ayak tabanına, alnına, kaşına, kokusuna ve herşeyine peşinen aşık olmak ne acaip bir ruhsal teslimiyetmiş...

Peşinen teslimiyet gözgöze geldiğimiz andı. O büyüdükçe, kendimden vazgeçemeyeceğimi anlattı durdu...onun için...

İzmir'de ona layık gevrek bulamadığım çok an oldu mesela...gevreğin kendi kendine yettiğini tekrar anlayana kadar:))

O dönem çok yurtdışı seyahatim oluyordu. Bir seferinde Garou'lu Notre-Dame'daydım, sahneyi onsuz seyretmek o kadar büyük haksızlık geliyordu ki...hemen büyüsün, herşeye yetişsin istiyordum. Yani her babanın istediğini istiyordum aslında: ben yaşarken, dinçken ve farkındayken, beraber yapalım istiyordum. Yine kendim için yani:))

Sonra kariyerle ilgili sıkıntılı bir dönem başladı. Akranlarım Doçentliği almaya başladılar...İlk defa o zaman şunu düşündüğümü hatırlıyorum: Ben olmak istiyor muyum acaba, yoksa sağdan soldan mobbing mi beni itiyor:)) Çok değerli hocalarım oldu Yrd.Doç. olarak emekli olan...sonuç? 

Ben geç aydım hayatın kendim için koşacağım parkur olduğuna...Ama çok da çalışma yapıyordum, kitap, makale yazıyordum. İstemişim demek ki...Çok çalıştım Allah biliyor... 

Ankara Siyasal koridorlarında içerideki Doçentlik jürisinin karşısına çıkmak için beklerken 874 tane kalan saçlarımın en az %30'unu da o an kaybettim...Çok sağlam bir jürim vardı çoook...çok gururluydum: Nur içinde yatsınlar, Pars Esin hocam ve Alpaslan Işıklı Hocam başkanlık yapıyordu 5 kişilik jüriye...

İçeri girdiğimde Alpaslan Hoca her zamanki muzip ifadesiyle 'Olum saçlarına noldu yahu, geçen yıl konferansta böyle değildin' deyince 'vallahi Hocam koridordan buraya gelirken son 25 metrede döktüm' deyiverdim...

Yaklaşık 3 saat sonra 'haydi hayırlı olsun' dediler. Siyasaldan dışarı çıkıp merdivenlere oturduğumda aklımda Babam vardı...Babalar ve Oğullar...