29 Mart 2013 Cuma

KORPIRITLAYFIN ASLINDA TEK DÜŞÜNCESİDİR ROMANTİZM, ÇALIŞAN TATMİNİ VE SOSYALSORUNLULUK PARDON SORUMLULUK...
Eğitimlerde en çok şaşırdığım konulardan bir tanesi, çalışanın mutluluk ve huzuru bilfiil çalıştığı kurumundan beklemesi ve hatta bunu kendinde hak olarak görme illüzyonu oluyor. Kurumsal hayatı, hayatın bizatihi kendisi haline getirdiğimiz bir gündemde, duygusal doygunluğu da kurumlardan bekleme gibi ultra-romantik ve hiper-ironik hallere giriyoruz ya...baravo diyorum.
İşin  daha da trajik tarafı, bazen kurumların gerçekten bize, kendi iyiliğimiz ve tatminimiz için kariyer planlaması filan yaptığını da düşünebiliyoruz. Yani şunu diyorum:
' Tabii ki altıbuçukta çıkabilirsin yalnız işler bitmiş olacak (Aaaa harika yaa, baya altıbuçukta çıkabilicem yaaaniiii, süper iş...)
' Tatilini matilini kullan kafanı düzelt öyle gel...(Ya süper bi yer burası, zorla tatile çıkarıyorlar..)
' Ürün Geliştirme ve Piyasaya Uyarlamadan Sorumlu Bölge Dizayn Üst Ekip Takım Yardımcısı oldun...(Acaip bi şey yaaa....nasssı bi ünvan yaaa...sürekli yükseliyorum...yalnız param artmıyor galiba neysssee...o da olacak tabiiii)
'Seninle çok çalışmak istiyoruz ancak buranın rutini seni artık tatmin etmeyecek korkusuynan 4857'ye göre muhasebeye bi uğrar mısın?? 'Efendim???
'Sürekli aynı işi daha çok yapacaksın ama hergün farklı hazlar almayı başaracaksın...sana acaip bir mentor ayarladık...hatta guru guru...koç koç...(Baya yatırım yapıyorlar bana, uzun vadeli düşünüyorlar yaniii...)
Ki bu ve benzerlerine profesyonelce insan kaynağı yönetimi diyoruz, değil mi :)))
Herneyse, abiler yapmış özeti bana mı kalmış...







27 Mart 2013 Çarşamba

BÜYÜK AŞK, BÜYÜK TUTKU VE GERÇEK BİR DAHİ:
O BİİRRR LINDSEY BUCKINGHAM...

Mick Fleetwood sağda solda ruhumuzu sarsarken Lindsey'i de alıvermişti Fleetwood Mac'e...Dikkayytt: Bu abinin o deli gözleri, olağanüstü sesi ve müzik tutkusu çarpar atar. Bu adam kesinlikle sanayi cereyanı kullanıyor... Önce orijinal Big Love ve takiben çıldırmış tekniği ve sesiyle Buckingham; Gerçek bir deli ve büyük bir müzisyen...
 


25 Mart 2013 Pazartesi

ORMAN
2012 nisandan bugüne ara vermiştim. Biraz dizde arız, biraz bizde arız derken kısmet bugüneymiş. Sabah altı sularında oyaçalarsaatini fırsat bilip, derlenip Belgrad ormanına attım kendimi.
Yıllardır koşmaya giderim bugün tamamen farklı hissetim ormanı. Toprağa basınca kışın ve sonbaharın birikmiş bütün kar, çamur, yaprak, ağaç, is kokusu basıverdi etrafımı...aman ne özlem...Kalmıyacakmış gibi içime çeke çeke bir hal oldum. Daha adım atmadan halim, rengim değişti. Parkuru şahane yapmışlar, doğal doku bozulmadan yenilenmiş. Ben geçen sene koşarken bitmek üzereydi. 
Ve sonra eski dostlar...
Kemal abi, 68 yaşında hala çift tur koşuyor (12 km)  Üstelik koşuyu bitirdikten sonra 30 dk ağırlık ve açma-germe bonusu var abimin...helalll...Beni görür görmez sağlı sollu girişti tabii: 'olum sen nasıl gençsin (genççç) 6 ay varsın sonra yoksun, yok öyle dava... benle beraber haftada 4 gün hadi bakiim hadiii'...
Burhan abimiz (yaş 53) 6 km yürüyüşü 35 dakikaya indirmiş...biraz torpağı vardı evinde, 50 piliç almış 2 haftaya yumurtalar sepette...hormonsuz mormonsuz gari...
ve kuşlar, börtü böcekler, kurbağalar, murbağalar...kadim orman...
pazartesi-salı-perşembe ve cuma...Belgrad
haydi buyurun
ömüre ömür...hemi de bedava



24 Mart 2013 Pazar

27.04.13.21 İstanbul yaklaştıkça
Ankara-Seferihisar hattı uzaklaşıyor
 
All the late night bargains have been struck
Between the satin beaus and their belles
Prehistoric garbage trucks
Have the city to themselves
Echoes and roars, dinosaurs
They're all doing the monster mash
And most of the taxis, most of the whores
Are only taking calls for cash

I don't know how it happened
It all took place so quick
But all I can do is hand it to you
And your latest trick

Well, now, my door was standing open
Security was laid back and lax
But it was only my heart got a-broken
You must have had a pass key made out of wax
You played robbery with insolence
And I played the blues in twelve bars down on Lover's Lane
And you never did have the intelligence to use
The twelve keys hanging off of my chain

I don't know how it happened
It all took place so quick
But all I can do is hand it to you
And your latest trick

Well, now, it's past last call for alcohol
Past recall has been here and gone
The landlord he finally paid us all
The satin jazzmen have put away their horns
And we're standing outside of this wonderland
Looking so bereaved and so bereft
Like a Bowery bum when he finally understands
The bottle's empty and there's nothing left

I don't know how it happened
It was faster than the eye could flick
But all I can do is hand it to you
And your latest trick


AKİL ADAMLAR ...
Zor iş bence akil adam (adem) olmak. Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktım 'akıllı, zeki kimse' diyor. Benim için zor en azından...
Ama bir egemen otorite tarafından 'akil adam' diye 'atanıyorsanız' kestirmeden bu payeye de ulaşabiliyorsunuz (payeyse bu eğer). Şimdi işin zorluğu bence burada başlıyor: Önceden akil değilseniz bile artık 'akil bir insan' olma zorunluluğunuz ve sorumluluğunuz var. Yani, değilmi ki ülkemizdeki gibi 'serbest demokratik piyasa' modeliyle yönetilen bir ülkede iktidar sizi 'akil' olarak atadı (eğer ben akilim beni seçin demediyseniz) o vakit sizden bir beklenti var demektir. Niye çok hayati bir müzakere sürecine akil insan atanır diye düşündüğümde, benim ulaştığım cevaplar şunlar:
1Müzakere tarafları güven mekanizmasını henüz oluşturamadıklarından bunu her iki tarafın da güvendiği akillere bırakırlar,
2- Dolayısıyla müzakere tarafları çeşitli yollardan haberleşip anlaştıkları şartların denetimini de akillere bırakırlar,

Peki niye? 
Yani niye bu hayati süreç akillere bırakılıyor? Benim sonuçlarım şunlar:

1- Müzakere taraflarında güvensizlik o kadar derindir ki, güveni tesis edecek yeterlikte 'akil' bulunamamaktadır,
2- Ama Türkiye Allahtan akil adam konusunda bir deryadır,
3- Müzakere sürecinin getireceği sonuçlar (tarafların seçimleri ve sonuçları yani) tatmin edici olmazsa, bedeller devreye girecektir,
4-  Bu noktada akillerin bedeli ödemesi, tarafların bedeli ödemesinden çok daha kolay olacaktır
5- Öyle ya; süreç yediemine bırakıldığına göre, sürece halel gelirse yedieminin eminliği sorgulanacaktır.

Benim kısıtlı siyaset bilgimin ulaşabildiği sentez budur. Yani bu dönemde akillik riskli ve zordur. Yapacağın bir akillik kimseyi memnun etmeyebilir. Ümidimiz, akil ademlerimizin ellerini bu ağır taşın altına koyacak kadar kuvvetli, bilgili, aydın, bilge, sorumluluk sahibi ve fikir önderi olmalarıdır. Duyduğumuz ilk akil adem isimleri doğruysa, fikrimce hepimize 'akilli olun ulen' denmektedir.  


 

20 Mart 2013 Çarşamba

KIYMETLİMİSSS...
Her ne kadar vokalde Dio'yu bulamasamda kıymetlimiss Blackmore gitarının başında şükür...

 

19 Mart 2013 Salı

EĞİTİM ŞART !!
 
Üniversitede göreve başlayalı 23 yıl olmuş. 2000'lerde öğrencilerimden bana geçen hissiyat şu şekilde:

Hayatları örnek olay çözerek ve sayıları analiz ederek geçmeye başlayan mezunlar, çalışma hayatının bitmek bilmez talepleriyle karşılaşınca insani problemleri çoğalmaya başlıyor. Tükenmiş bireyler çalıştıkları örgütleri enkaza çevirmeye başlayınca, Yönetimin Sosyal Psikolojisi gibi içerikler zirveye çıkıyor... 

Bugün en çok rağbet gören içeriklerden bazılarını da şöyle görüyorum: 
  • Ailevi sorunların çözümü, 
  • Bireylerin duygusal yaşamı ve bireysel arzularla kariyer hedefleri arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi… 
80'lerde benzer içerikli derslere ihtiyacın patlamasıyla beraber Profesör Abraham Zaleznik’in 1985 yılında The New York Times gazetesindeki söyleşisinden aktarayım: “İnsanları, yönetimden ayrı bir şey gibi tutuyorduk, sanki onlar yokmuş gibi. Öğrenciler; faydacı ve hesap yapıcı olarak eğitiliyorlardı. Sonuç olarak, aile hayatının sıcaklığından ve kendilerinden kaçmaya başlıyorlardı. Halbuki birçok etkili liderin karakteristikleri arasında samimiyet ve yetiştirme kapasitesi bulunmaktadır”. Kuşkusuz insani problemleri “çözülemese de yönetilebilen bireyler”, Taylor sisteminin devamı için zorunluluk...

Yönetici yetiştirmek aynı zamanda ortak kozmopoliten bir iş kültürünün gelişmesine de yardımcı oluyor. Bu kültürle yoğrulan yöneticilerin birçoğu ulusal kurumlarda başladıkları kariyerlerine Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Avrupa Merkez Bankası, Amerikan Merkez Bankası (FED) gibi Küresel Ticari Dünya kuruluşlarında devam edebiliyorlar. Bunların aralarından da ilişki ağını ve becerisini iyi yönetebilenler (özellikle günümüzde çok yoğun karşılaştığımız üzere)  ulusal hükümetlerin başında veya kurullarında kendilerine yer buluyorlar. Bu duruma en güncel örnekler, 2011 yılı itibariyle Yunanistan ve İtalya’dan verilebilir.  Yani ortak bir disiplin ve kültür etrafında küresel bir çekirdek kendi etrafında dönmeye devam ediyor.

Bu noktada yönetim bilimlerinden mezun olan gençlerin işgücü piyasasında hangi sektörlerde ağırlıklı olarak istihdam edildiklerinin de ortaya konması gerekir. Acaba bu gençlerin ne kadarı “yönetiyor”? Çünkü işgücü piyasasının beklentilerine uygun her türlü “fark yaratıcı” bilgiyle donanan genç insanlar, çok farklı bir ortamla karşılaşınca (örneğin, yönetilemeyen ve çözüm bulunması gereken sorunlar…)  bu yetileri nerede, nasıl ve ne için kullanacaklarını da bilemez hale geliyorlar.

Sonuçta çok büyük bir ironi yaşıyoruz: Kapitalizm ideolojisini, serbest piyasayı, kişisel risk almayı öğütleyen birçok işletmenin lideri, kapitalist değil, yönetici ve metodoloji konusunda uzmanlaşmış bürokratik çalışanlar oluyorlar. İktisadi aklın bireyleri oluyorlar. Yönetici olarak en çok korktukları da “risk almak' oluyor..
 
Günümüzde de birçok akademik kurum, temel bilgiyi kullanarak düşünmekten çok, yönetme becerisi ve metodlarını öğretiyor gibi geliyor bana. Temel bilgi zaten insan odaklıdır ve düşünceyi gerektirir ve çoğu zaman “profesyonel” ve “faydacı” olmayabilir. Eğer eğitim profesyonel olmayan düşünceyi cezalandırmaya başlarsa, temel bilgi de sürekli rötuşlanarak piyasanın hizmetinde olmaya devam eder. Piyasanın hizmetinde olmaya devam edecek bir temel bilgiyle sosyo-ekonomik sorunların çözümü değil, yönetilebilirliği mümkündür diye düşünüyorum.

18 Mart 2013 Pazartesi

DOUBLE MAJOR
 
Appassionata
Ne zaman başladım bunlara bilemiyorum

Kalanı saymaya

Günlere sessiz kalmaya

Kızlarımın yüzünde kendimi aramaya

Kapılamadan dalıp gitmeye

Katılamadan hissetmeye

Baktığım heryere anlam yüklemeye

Fazla değer vermeye

Gidene dur diyememeye

Anlayamamanın büyüsüne

Bilememenin dinginliğine

Ne zaman başladım bilemiyorum

İyi geliyor, çok iyi...

17 Mart 2013 Pazar

BİR YAZI BİR JÖRNİY GİDİYORUZ YA...
BU SEFER LISZTTUR: CAMPANELLA ÜZERİNDEN LIEBESTRAUM YOLCUSU KALMASIN...

 


15 Mart 2013 Cuma

KİM Kİ BU KİMİ ...
Geçmiş hafta bende şöyle geçti;
Kimi vakit ve para bulduğu anda havaalanında, 
Vakit bulamayan kendi havaalanında, 
Para bulamayan 'hayat kaçıyor ben bakıyorum' havaalanında... 
Kimi kitaplarda, kimi uykuyu azaltıp zamanı çoğaltmada
Kimi çocukla kaliteli zaman geçirmede, kimi çocukla zaman bulunca şükretmede, 
Kimi 'herşey için kredi' peşinde, kimi krediyi kredilendirme peşinde...
Kimi, burnunu yıllar sonra bindiği otobüsün camına dayamış etrafı anlamada,
Kimi üniversite dersini ektiğinde yeni bir başarı çentiği atmada,
Kimi film izinde, kimi film olmuş..
Kimi, babasının sesini duyduğunda beni hatırlayabilecek mi korkusunda,
Kimi, özgürleştikçe daha çok çalışması gerektiğini anlayınca depresyonda, kimi buna tepki için dürtüyle hareket etmeye sarılmada, 
Aklımla hareket ettim bir ... olmadı bir de duygumla hareket edeyimde..
Kimi, kesin olana, basit olana, kolay olana açlığını artırırken, yetişkinliğin zahmetli  sorumluluğunu, çocukluğun kayıtsız şartsız neşeliliğiyle dengeleme arayışında...
Kimi mesleki neşeliliği profesyonel çalışma alanı haline getirirken, soruları, soruları ve soruları çoğaltmada...
Kimi yazarak, kimi bekleyerek soruları çoğaltmada yani...

     

7 Mart 2013 Perşembe

KOCA BURUN, YEŞİL GÖZLER VE EVE DÖNÜŞ

Derdimi müzikle anlatma yolunu seçeli 41 yıl kadar olmuş. Hatırlıyorum da iç-dış arama-tarama faaliyetlerinde müzik eşrafından yardım hiç yarı yolda bırakmadı şükür

Özellikle zihin kaçışları sırasında, kaybolduğum yerden de her defasında bu abi bu parçayla döndürür beni. İlk dinlediğimde 'haydaaa buyurup buradan yakayım' dediğimi hatırlıyorum. 79' du yanlış hatırlamıyorsam. Sonra 84'de hammersmith odeon'da yollar kesişti... O gün bugün nereye kaçsam toparlayıp geri getirir sağolsun. Aile eşrafından güvenilir bir abidir, çok sever, sayarız. Bilen biliyordur zaten de, ilk defacıları bakalım götürüyor mu getiriyor mu...


5 Mart 2013 Salı

YOCULUK BİLETİ

Lisitsa ve Szpilman'dan kestirme 'jörniyeçıkış bileti', hemi de bedava. Şopentur..