24 Şubat 2014 Pazartesi

ZURNADA PEŞREV OLMAZ...

O kadar doğrucudur ki; hayatını yalan söylememe, değerlerini çiğnememe ve değerlerini etrafa satmakla geçirir...hayatının büyük bölümünü bilfiil dümdüz ettiği değerlere kılıf dikerek geçirirken...'

O kadar doğrucudur ki; eşi-dostu-efratı hep kendi gibi olsun kavgasını verir durur...çevresinin ufaktan boşalmaya başladığını rüyadan uyanınca anlarken...

O kadar doğrucudur ki; hesapsızlık-kitapsızlık nutukları atar fütursuzca, en küçük hesapların içinde debelenirken...Bir yere imza atarken elinin titrediğini görürsünüz çoğunluk...

O kadar doğrucudur ki; doğruyu söylediğini sanarak  sürekli kırıp-döktüğü çevresinden kopmama telaşı içinde kaz çevirmekle geçer hayatı...aidiyet ihtiyacı tavan yapmıştır çünkü...çünkü bilir sürekli kırıp-döktüğünü ama o artık kişiliği değil, karakteridir...bilir...

O kadar doğrucudur ki; yapay bir özgüvenle sarılıp sarmalanmak zorundadır... Bu kez de, kristalleştirdiği doğrularını kırıp-dökmemek için kaskatı hale getirdiği koruyucu özgüveni oturmaz üstüne bir türlü...kıspet durur, sakil durur...

Hayatın doğrusunu ondan bundan şöyle duymuştur hep: An'ı yaşa ! Doğrucu olduğunu sandığı her anda anadolu gereken cevabı bağrından çıkarıp yüzüne vuracaktır: Eeeee zurnada peşrev olmaz...



23 Şubat 2014 Pazar

İÇKİTAP...

İçkitabın sesi, sayfayı çevirdikçe geliyor,
Şubat sonu paranormal sıcağı üzerime basıyor, 
Yapıştırıyor beni asfalta...
Öğlen uykusuna yatıp ter içinde, kafam taş gibi ağır kalkıyorum...gibi oluyor...
Bir sayfa çeviriyorum içkitaptan ve bu şubattan, mart ayazını cinnet özlemiyle bekliyorum:

17 Şubat 2014 Pazartesi

İSTANBULMUŞ, NEW YORKMUŞ, ŞEHİRMİŞ...YEMİŞİM HEPSİNİ TELEGRAPH ROADLA...

BAK NE OLMUŞ SANA BANA...
BU MÜZİĞİN VE SÖZLERİN ÖTESİNİ BUL, KOY CEBİNE YOLA ÇIK YAVAŞTAN...

TELEGRAPH ROAD (TABİİ Kİ MARK KNOPFLER)
A long time ago came a man on a track
Walking thirty miles with a pack on his back
And he put down his load where he thought it was the best
Made a home in the wilderness
He built a cabin and a winter store
And he ploughed up the ground by the cold lake shore
And the other travellers came riding down the track
And they never went further, no, they never went back
Then came the churches then came the schools
Then came the lawyers then came the rules
Then came the trains and the trucks with their loads
And the dirty old track was the telegraph road
Then came the mines - then came the ore
Then there was the hard times then there was a war
Telegraph sang a song about the world outside
Telegraph road got so deep and so wide
Like a rolling river. . .
And my radio says tonight it's gonna freeze
People driving home from the factories
There's six lanes of traffic
Three lanes moving slow. . .
I used to like to go to work but they shut it down
I got a right to go to work but there's no work here to be found
Yes and they say we're gonna have to pay what's owed
We're gonna have to reap from some seed that's been sowed
And the birds up on the wires and the telegraph poles
They can always fly away from this rain and this cold
You can hear them singing out their telegraph code
All the way down the telegraph road
You know I'd sooner forget but I remember those nights
When life was just a bet on a race between the lights
You had your head on my shoulder you had your hand in my hair
Now you act a little colder like you don't seem to care
But believe in me baby and I'll take you away
From out of this darkness and into the day
From these rivers of headlights these rivers of rain
From the anger that lives on the streets with these names
'cos I've run every red light on memory lane
I've seen desperation explode into flames
And I don't want to see it again. . .
From all of these signs saying sorry but we're closed
All the way down the telegraph road

16 Şubat 2014 Pazar

EL AYAK ÇEKİLİNCE...

Her halükarda el ayak çekiliyor. Başbaşa kalmak ayrı bir sanat kendinle.

Ortamlardan olma, sonradan doğma dostlarla olmayacağını anlıyorsun.

Anlıyorsun ki, belirli bir yaştan sonra kendini izah zahmetli zanaat...hayat yorgunu oluyorsun, dilin varmıyor...

Eğer eşref saatin bile, el ayak çekildiğinde başlıyorsa, bir kaç eski dostu anıyor, bir yudumu önce dudağında sonra kalbinde parlatıyorsan, bir sonraki güne hazırsın demek oluyor...

'İstediğini yap, risk al, korkunun üzerine git, belirsizliğin üstüne yürü, fark yarat' diye bas bas bağıran yeni dünyaya, ağır, çok ağır, sessiz ve gözlerine vuran güneşe gözkapaklarını kırpıştırarak bakıyorsan, güneş gözlüğü takmadan...her istediğini yapmasan da, risk almasan da, korkunun üstüne gitmesen de, fark yaratmasan da oluyor...

Her halükarda el ayak çekiliyor...bildikler kalıyor...bildik şehirler, bildik sokaklar kalıyor...

Acaba her insanın en çok taşınmak istediği son şehrin, en sona gideceği yer olması bundan mı oluyor ?



15 Şubat 2014 Cumartesi

SUMBAŞBİIL:FÜNFF

Zerre Almanca bilmem ama nedense çok severim bu kelimeyi söylemesini...sözlükten dinledim böyle telaffuz ediyor adam: sumbaşbiıl...
Anlamı: 'bırak bu işleri, topla kendini kardeşşş' demek...yani değil de ben öyle olsun isterim çünkü telaffuz ederken o manada söylüyor gibi hissedip yapıyorum, kulağım öyle duyuyor...
Bir de fünfü çok seviyorum...fünff...yani; çal dur gari-yürü len demek...neyse.

Geçen hafta bir eğitimde katılımcılardan bir tanesi, yıllardır haftalık plan yapıp hafta sonu ne kadarını gerçekleştirdiğinin kontrolünü yaptığını ve böylece hayatına, kendine ne kadar değer verdiğini takip edebildiğini (inşaat-taahhüt işleri) söyledi. Yıllardır...dile kolay...helal olsun !

Herneyse, bu planlara çocuklarıyla yapılanlar, yapılamayanlar, yemeceler-içmeceler, geziler-tozular-siporlar-tiviler vb dahilmiş...allesinkulusif...

Hayatımda hiç beceremediğim ve becermeyi de istemediğim (kedi-ciğer olayı aslında) bir şey olmasına rağmen ben de geçen haftaya mahsus böyle bir şey planladım. İşte sonuçlarım:
Sumbaşbiıl...Fünff...
 



13 Şubat 2014 Perşembe

AMAN DİKKAT APLAM...

Kişisel gelişimin gazını geç yaşta yiyen aplalarım için gelsin bu kez :))
 

 
MANIAC
Just a still town girl on a saturday night, lookin' for the fight of her life
In the real-time world no one sees her at all, they all say she's crazy

Locking rhythms to the beat of her heart, changing woman into life
She has danced into the danger zone, when a dancer becomes a dance

It can cut you like a knife, if the gift becomes the fire
On a wire between will and what will be

She's a maniac, maniac on the floor
And she's dancing like she's never danced before
She's a maniac, maniac on the floor
And she's dancing like she's never danced before

On the ice-build iron sanity is a place most never see
It's a hard warm place of mystery, touch it, but can't hold it
You work all your life for that moment in time, it could come or pass you by
It's a push of the world, but there's always a chance
If the hunger stays the night

There's a cold connective heat, struggling, stretching for defeat
Never stopping with her head against the wind

She's a maniac, maniac, I sure know
And she's dancing like she's never danced before
She's a maniac, maniac, I sure know
And she's dancing like she's never danced before
 
It can cut you like a knife, if the gift becomes the fire
On a wire between will and what will be

She's a maniac, maniac, I sure know
And she's dancing like she's never danced before

10 Şubat 2014 Pazartesi

VEHİM

- Ne yapıyorsun ?
- Televizyon seyrediyorum,
- Ne var ?
- Şömine yanıyor,
- Güzel mi ?
- Çok güzel yanıyor,
- Gerçek mi ?
- Bilmem... En azından odunların çıtırdama sesi var ve odunlar...hiç bitmiyor...
- Sen ne yapıyorsun peki ?
- Ben gerçeğim, 
- Nasıl oluyor gerçek olmak ?
- Gerçekten yanıyorsun...kokun duyuluyor, elini bana uzatanın elini, dilini bana uzatanın dilini, ucundan kalbini açanın kalbini yakıyorum...Hakkımda çok konuşuluyor mesela...herkes birbirine ben miyim değil miyim diye soruyor beni, duyuyorum...
- Orası nasıl bir yer ?
- Mekan yok...
- Herkes seni arıyor...
- Ben de herkesi arıyorum...herkes için ayrı bir ben oluyorum, bildiğin gibi değil yani...
- Benim için ?
- Senin için gözlerinin daldığı yerden geri döndüğün yerim, uyuduğun uykunun yarısı, gördüğün rüyanın tamamıyım...Annen ve Babanı bildiğin kadar tanıdığınım, hiç olmayacağını bildiğin şeyleri oldurmak için verdiğim umudunum ve bir yerde umudunu geri aldığım zaman ki kahrınım...Televizyonda gördüğün yanan şöminenin burnuna gelen meşe odunu kokusuyum...bana uzanamazken ki... Ben senin için sahile vuran masmavi dalgalarım, vadilerin ötesinden kokan çayırlar ve masmaviyim...beni seyredip beni bulduğunu bileceksin...sadece camının arkasından...


9 Şubat 2014 Pazar

VAZGEÇTİM

Gidecek Uzak bir yer arıyordum; buldum,
Sessiz olsun diyordum; sustum, 
Orman istiyordum; yağdım,
İnsanı hep gideceği yer çeker ya...
İstanbul sana veda edemiyordum; 
Vazgeçtim; uçtum...

7 Şubat 2014 Cuma

DEŞME...YAP !

Deşme...
Çok soru sorma,
Niye böyle... deme,
Anlam arama herşeye...arama !
Karmaşada derin anlam arama.. zorlaştırma anlamları...onları da yorarsın,
Sürekli ona buna soru sorma,
Kendi hayatını, yakasını, paçasını düzeltememiş, kendisinin inanmadığı ve tutmadığı öğütleri sana verenleri dinle istersen...sonra uzaklaş...onları kendi acılarıyla başbaşa bırak...
3-5 ay içinde çakraları açıp, kerameti kendinden menkul 'bir bilene' yanaşma...bil ki en tehlikelisi odur...

Mihaly Csikszentmihalyi oku, bul videosunu seyret, ne diyor bir bak. 'Flow' gerçekten nedir bu biliminsanını bir dinle...

Yap;

Belgrad ormanına git sabahları...
Basit olanı, gerçek olanı, hissedeceğini yap,
Temiz hava al, yürü...
Niye yapıyorum diye sorma allahaşkına...herşeyde bir neden arama...
Aradıkça anlamının olmadığına kanaat getiriyorsun ve EYLEME GEÇMİYORSUN !
Yap ki nedenin olsun...
Mutlaka yürü ve mutlaka dans et...
Bil ki; hayatını dolduracak anlamların çok karmaşık, çok derin düşünmeye dayalı ve 'çoook' oldukça alacağın keyif azalacak...
Bunu bilim söylüyor...ruhani rol modellerin olsun, ama bilime de güven...korkma...

Ben, sosyal psikoloji çalışırken bana emek vermiş, hakkı geçmiş değerli Hocalardan hep şunu duydum ve uyguladım: 
'Yüksek Lisans ve Doktora tezini yazarken, seni heyecanlandıran konundan sapma...
Daha çok hocaya danıştıkça, daha çok kafan karışacak ve gittikçe tezinin 'senin' değil 'başkasının' olduğunu göreceksin...
Güvendiğin ve çalıştığın birkaç insanın olsun...Unutma ki, herkesin tarzı, öğretisi kendine değerli gelir...'

Bil ki; ilk defa duyduğun, yaşadığın ve hoşuna giden öğretiler de bir tarz-bir biçimdir. Sana uyduğu kısmını al, uymadığını 'doğrudur' diye zorlama ! Nihayetinde o da bir araçtır sadece. 

'Ben amacımı bilsem zaten böyle olmayacağım' diyerek, sapına kadar bildiğin sorunlarını, 'amacımı bulamıyorum' kılıfına uydurma...Git, destek al...Ve artık gerçekten kimden destek alacağına karar ver...

Sweet Dreams özünde çok güzel bir şarkı bence ama o kadar çok söyleyeni var ki...Bak bakalım hangisi sana daha çok sweet...




 


5 Şubat 2014 Çarşamba

HERKES KOÇ OLACAK NASIL OLSA...ASIL PARA KOÇİLİKTE...

Vallahi sizi bilemem ama benim çevremde herkes koç. 
Olmayanlara garip bakılıyor: 'Nee sen daha koç olamadın mı ?? 
 Ay atla deve değil, git bi kursa, sonra 100 saat koçluğunu tamamla, hemen başvur aysiefe bitti gitti...
Ben daha aysiefe başvurup geri çevrilen bir koç tanımadım...vardır herhalde:)))

Bu trend devam ederse herkes bir gün koç olacak demektir...istisnasız herkes...
Kriter ne? kurs artı 100 saat...aaa o kadar da değil yazılı da olacak marttan sonra, sonra belki koşullar daha da sıkılaşacak...(yani ara kriterler yaratılacak muhtemelen...mutlaka bedava olur bence:))))

Peki sonra ? 
Sonrası insanlar birbirlerine hal hatır soramaz hale gelecek...kesin...
Örneğin ben bugünlerde bir sohbete başlayamıyorum ucundan...
Makinalı tüfek gibi sorular ve derin ve manidar göz temaslı bakışlar filan, geberiyorum gülmekten:)))
'Nerende hissettin, sana ne söyledi, orada kal biraz istersen nefeslen, bugün neyle ayrılıyoruz....'
Ulan ben sana güllüoğlunda yediğim baklavayı anlatacaktım be...neremde hissedeyim ? 

İşin gırgır tarafı bir yana gerçekten bu iş rayından çıktı gibi geliyor bana.
Mutlaka çok hakkıyla bu işi kotaranlar var, ama onların da sorumluluğu çok büyük. Herkesi saldım çayıra mevlam kayıra diye koç edersen, bunun içinde psikozlu olanı var, omnipotent olanı var, paranoyak olanı var (kazayla bu yazıyı okuyan koçlara bu kavramlar yabancı geldiyse Eyvah Eyvah-4), görünen köyü var kılavuz istemeyen...bu insandan değil koç, yarenlik bile olmaz dediğin, üstelik bildiğin var...eeee nasıl olacak bu işler ? 
Saldın mı bu vatandaşları koç diye, artık koçi değil kurban arayacak bunlar...
Yahu ben karşısına oturttuğu insana 'pardon saçımı düzelteyim tam başlayamadım bu sayılmaz' diyen AYSİEF akredite koç biliyorum be :))) 

Neyse pozitif tarafından bakarsak, en azından hayatlarını sürekli birbirini anlamaya ve karşısındakinin farkındalığını sadece yine o kişinin ortaya çıkarabileceğini bilen ve bunun için çırpınan ve başardıkça kendini de tatmin eden nesiller yetişiyor...Gelecek parlak en azından... 
Yalnız herkes koç olacağından asıl para koçilikte...uyarayım dedim (Ben de koçluk eğitimi aldım bu arada, ama ehven fiyatlarla koçi oluyorum ben...yalnız arasıra farkındalıktan uzaklaşıp kafa-göz girişiyorum bilginize...eee no peyn no geyn...)
 

3 Şubat 2014 Pazartesi

İK'cı veya MEVLANA...

Eee işletme, bilim olursa, insan da kaynak olur tabii... 
Birçok yazıda değindiğim üzere; işletme bölümü mezunuyum, işletme bilimi değil...
Neyse bizim akademide sürekli tartıştığımız konu değil bu yazının konusu.

İnsan kaynak mıdır değil midir ?
Kaynaktır da nasıl 'kaynak' haline geldi acaba ? 
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğrencileri bizden derslerde çok kez şu ifadeyi duyar: 'Emeğin, sermaye karşısındaki en büyük zayıflığı; biriktirilememesidir'... 
İnsan emeği; saygıdeğer yaşam çabasını maddi-manevi ayakta tutan emek yani...kalitesi, entelektüel birikimi artar tabii ama zamana yenik düşer...
Haydaa derse girmiş gibi yazmaya başladım...dikkat; hemen terkediyorum üslubu...

Geçtiğimiz hafta sonu Hürriyet İK ekinde 'İyi İK'cı Nasıl Olur' diye bir yazı-röportaj vardı. 
Bak şimdi nasıl oluyormuş, noktası virgülüne dokunmadan aktarıyorum:
  • Her şeyden önce sağduyulu olur,
  • Buna, duygusal zeka, empati, işin içinde olmak ve iyi bir satışçı olmak gibi pek çok özellik eşlik eder...
  • Hepsinin temelinde ise insanı sevmek, yapıcı ve uzlaşmacı olmak vardır..
Bir de 'fark yaratan İK'cı formülü' var ki, formülün bileşenleri breh breh...
  • Sağduyulu olmak: Bir durumun 360 derece etkilerini görebilmek,
  • Sezgisi güçlü olmak: Olabilecekleri tahmin edebilen, bilgi ile duyguyu doğru harmanlayarak gelecek etkilerini öngörebilmk,
  • Samimi olmak: Sıcak, pozitif, açık ve yapıcı iletişim kurabilme yeteneğine sahip olmak...
  • Unutmayın; ilgilendiğiniz konu 'insan ve içindeki potansiyel'...Ölçümü, değitirilmesi 'çok kolay olmayan' bir 'konu'. Sabır ve kararlılık gerekiyor...
Vs...vs...vs...
Şimdi bebelere masallar kısmından gerçeklere geçersek; ben yukarıdan İK'cıdan çok bir Mevlana, bir Yunus, bir Hacı Bektaşi Veli, ve dahi bir Dalai Lama portresi çıkardım. Siz ne dersiniz acep...


2 Şubat 2014 Pazar

STANDART KÖPEĞİ

İlk hatırlayabildiğim kareler Ankara'da 1969 yıllarına tekabül ediyor. Sonra 70'ler, derken 80'ler, 90'lar filan...
O yıllarda benim ve ortalama olarak çevremin standartı şuydu:
- 100 metrekare brüt evler,
- Kardeşler aynı odayı paylaşmaca,
- Ortalama arabalar; reno, tofaş vb...
- Sabahtan çıkılıp gecenin körüne kadar sokakta oynamaca, maç, maç, kovalamaca vb...
- Ankara'ya dizboyu kar yağınca, çalışmayan Anadollar ve okula yürümece...
- Sadece yanları metal ve rafları ağaç kütüphaneler odaya gelince deli gibi sevinmece,
- Çift kasetçalarlı ve üstten ekolayzırlı sharp geldiğinde kafayı üşütmece ve hayatta başka hiçbir şeye ihtiyacımın kalmadığını düşünmece...
- Yurtdışına ilk çıktığımda beynimin kafatasına sığmayacağı korkusu boyutunda heyecan ve sevinç...
- 13 no'lu Basıntepe otobüsünü gördüğümde anam geliyormuş gibi sevinmece...
- Boş Y.Ayrancı dolmuşunda çıldırmaca filan...

................. 300 metrekare ev için;
Çocukların mutlaka özelde okuması için,
daha iyi araba için, mesafe sensörlü, otomatik-dizel ve suv olabilmesi için,
zirveye çıkıp sıcak şarap için,
sheakspers and co'dan kitap bakmak için,
Paris-Londra-Roma-Amerika-Santiago-Caracas-Küba-Nepal ve Eley'e gidilmediğinde eksik kalmış ve hayatı tamamlanmamış hissetmemek için,
denizi nero kahvesiyle seyredebilmek için,
koçun, gurunun, mentorun, kabalacının, onun-bunun 'eriştiği' içsel standartı yakalamak adına onlarca eğitime-kursa para dökmek için !!!

standartları yükseltip, o standarttan düşmemek adına..
standartın köpeği 
olmak...
veya olmamak...
işte bütün mesele bu :)))


Portishead...Roads...

 "Roads"

Ohh, can't anybody see
We've got a war to fight
Never found our way
Regardless of what they say

How can it feel, this wrong
From this moment
How can it feel, this wrong

Storm.. in the morning light
I feel
No more can I say
Frozen to myself

I got nobody on my side
And surely that ain't right
And surely that ain't right

Ohh, can't anybody see
We've got a war to fight
Never found our way
Regardless of what they say

How can it feel, this wrong
From this moment
How can it feel, this wrong

How can it feel, this wrong
This moment
How can it feel, this wrong

Ohh, can't anybody see
We've got a war to fight
Never found our way
Regardless of what they say

How can it feel, this wrong
From this moment
How can it feel, this wrong