7 Ekim 2016 Cuma

YARİN ZÜLFÜ VE AÇIK YARELER...

Öğrenci acımasızdır patlatıverir:)
Daha ilk hafta, birinci ders: 
- 'Hocam suya sabuna memlekete dokunmadan psikoloji, beyin filan yazıları çoğaldı? '
- 'Vallahi son 20 yıldır zaten hemen her vatandaş gibi memleketin hal-i pür melalini ve senin dediklerini yazıyorum ve evet belki de bu ara suya sabuna dokunmamaya başladım, başka?' diyemedim...
Neden acaba? 
Demek ki bu soru bende kapanmamış açık yaralara dokandı:))
Neyse, zülfü yare dokunmadan bir deneyelim...

Zaten yarin zülfüyle ilgili çok yazdım sanıyorum. Ama yaş itibariyle bloğu yeni okumaya başlayan genç okur var tabii. Gençlik başka biliyorsun...

Şimdi bu diyaloğun ardından 80'li yılların başından itibaren staj yaptığım gazeteler dahil yazdığım haberleri ve sonraları akademik kaygı taşımayan dergi yazılarını filan çıkardım arşivden. Aslında genç arkadışımın sözü beni motive etti, iyi de oldu. Ders aralarında son 30 yıldır kendimce yazdığım yazılara göz atma fırsatı buldum. Sanıyorum an itibariyle, 'ne' yazmışımdan ziyade 'neden yazmışım acaba?' sorusu beni daha çok cezbetti.

Erken-dönem yazılarında (80'ler) bir gençlik ateşidir, bir 'derdim var' kaygısıdır göze çarpıyor:)
Duyduğum, öğrendiğim, kısıtlı tecrübelerim yazılarda şöyle bir tat bırakmış: 'bu sorunları ve arkasındaki 'gerçek' nedenleri kavrarım, analizini yaparım ve bilginize sunarım...Nitekim çoğunuzun bunlardan pek haberi olduğunu sanmıyorum:)) ' 
Yazıların konusu: yarin zülfü...

90'lara gelince yazılar bolca; akademik dil kullanım kaygısı, çokça memleket işleri korkularından kaynaklanan kulağı topuktan yola çıkarak gösterme, akademik ilerleme isteği, ekmeği büyütme çabası, yaşam mentorlarının devreye girmiş olmasıyla biraz onun yönü, biraz bunun yolu vs. kokuyor...
Yurtdışı tecrübeleri de devreye girince daha fazla ahkam kesme hakkını da bulmuşum sanki:))
Yine çokça gırgır yaparak bir şeyleri ifade etmeyi sevmem de o dönemin eseri gibi...
Yani korkuyu barındırıp, kendimi koruma isteğinin mizaha  evrilmesi...
Sanıyorum bugüne sirayet eden; 'fazla şekerleyerek, pamuğa sararak, öteden-beriden getirerek betimleme' merakını keskinleştirdiğim dönem de yine o dönem olmuş...metaforla anlatmaya verdiğim büyük değer haricinde...
Peki yazıların konusu: bu konuda hiç ilerleme yok ne yazık ki: yarin zülfü...

Bugün yakın geçmişe bakınca (2000'ler) benim cesaret sınırlarıma göre oldukça, hatta baya nalına-mıhına yazılar yazmışım. Üstelik mağarada artık iki de kız çocuğu varken ava çıkmışım. Ya da bana öyle geliyor:) 
Neden acaba?
Sanki yaş aldıkça dinginleşeceğime hafiften bir dellenme olmuş. Diyorum ki;
- Unutulma korkusu,
- Cesur görünme ihtiyacı,
- Çocuklarımın geleceği,
- 'Sonunu düşünenin sonu ne oldu ki?' kamçısı,
- 'Yeter ulan sus sus nereye kadar ?' dürtüsü,
- 'Çevreye laf yetiştirme kaosuna mağlup olma' vs vs vs...
Yazıların konusu? :))

Peki bugün? 
Bugün başta kendimden olmak üzere çevremden ciddi anlamda korkuyorum. 
'80'leri yaşadık ulan biz' filan kurtaracak gibi değil bu korkumu. 
Nasıl anlatsam? 
Kalabalıklar: çok büyük...
İnternet: Fiber.
Ortam: Siber. 
Cehalete olan aşk, açlık ve yedikçe aklı-bilgiyi vandallıkla ezme isteğinin doyumsuzluğu: Sonsuzz...
Erişim: Sıfır

Benim dilim bu ara ancak bu kadar dönüyor ve vallahi tam böyle hissediyorum. 
Söz gençliğin diyor, çaktırmadan kırıyorum...