23 Eylül 2017 Cumartesi

NASIL DA DEĞİŞİYOR ZAMAN VE SANAL...

  • ....ama birisinin yapması lazım gelen işler var mesela:
  • Yemek yendikten sonra tabakların sıyrılması, bilhassa balık bulaşığının bir an evvel...(Hayır gereğini anlayamadım, kokarsa oda spreyi diye birşey var yani)
  • Sabah kalkınca odanın havalandırılması, (Biri açar...)
  • Film bitince mısır kabının kaldırılması, (Biri kaldırır...)
  • Ciddi bir değer biçilerek alınmış ve çok sevilmiş kazağın 2. giyilişte eskimediğinin bilinip ona göre bir muamele görmesi, (Hayır o kadar çok, değişik ve sürekli yenilenen kazak var ki, bu bağlanma olayı nedir anlamıyorum...ortaya atılıyorsa kazak buruşmazzz, likra diye bir şey icat edildi...merak etme çamaşır makinaları AAAAAA plus ve 5 dk'lık yıkama programı var??? tamam sıkmasın ben kuruturum...sonra tüketerek büyümüyor mu ekonomi?  )
  • Derste daha iyi anlamak için dinlerken not tutulması; (Ohooo tutan var, fotokopiciye satan var, hatta Aslı'nın tuttuğu notların reytingi var ve bu aralar Burak çok daha iyi yani...Aslııı duydun muu? ve hatta derslerin video ve ses kaydını alıp webinar yapıyoruz...başka? )   
  •  
  • Matematiğin mutlak el işi göz nuru bizatihi yazılarak, çözmeye çalışırken yanlışların kağıt üstünde bırakılarak, "sonuca gidiş yolunun gösterilerek" içselleştirilmesi, (Sebep? akıllı tahta var ve print-out var ve hatta ipadden akıllı tahtadaki soruya cevap "tıklamak" var, olmazsa özel ders var...var yani takılma...)
  •  
  • Kitabı okurken "onunla bir olmak" için hafif klasik müzikle (tercihen Chopin nocturnelerle...basit ama dahice) satırların altının çizilmesi ve gerekiyorsa sende kalan tortunun not alınması, (Kindle duydun mu? Okurken Chopin'i dinlemek bir yana avatarının videosunu yapıp sağ veya sol üst köşeye küçültiyim...ister misin? )

  • Domatesin, biberin, barbunyanın elle seçilip alınması, (O kadar "insana güven" ahkamından sonra yorulduysan ve gidesin yoksa... getirin var...)
  •  
  • Barbunun, palamutun, lüferin "önce göze sinmesi sonra solungaç arkasına bakılması", (Hayır yazının en başında söyliyecektim alınırsın diye söylemedim ama bu kadarı fazla ! hangi devirdeyiz yaa ? Evde balık pişer mi? Sonra koku diyorsun...Alasını yersin kilosu 300-500'den ve ne koku ne bulaşık yani...ölü lüferin de gözüne bakamıycam artık yuh...)
  •  
  • Kaliteli beste yapılırken gitara, yaratıcılığa, rifflerin özenle seçilip yerleştirilmesine, basa, kornoya, vurmalılara, güfteye vs emek harcanılması, (Ahahaha yok artık istersen Simon Rattle'ın yanında bulundurulması filan:))) Allahaşkına sen "ne" istiyorsun söyle Toto'nın hayalinde göremeyeceği beste yaptıracağım sana...kim yapıcak biliyor musun? Adı: Mac Soyadı: Air...hahahahah)
  •  
  • Depresyon, ümitsizlik, karamsarlık, atalet, karar alamama vb durumların yaşanılmasında konusunda bilgili, bu konularda eğitim almış, yıllarca klinik tecrübesinden kendi sistemini damıtmış, hayatta önce "kendisiyle çalışma gücü ve kararlılığından geçmiş" insanlarla çalışılması, (Haa bak ilk defa anlaşıyoruz: Koç di mi ??? aa o da mı değil? e nee??)
  •  
  • Metroda-otobüste elde kitap yoksa çevreye, insana, mekana odaklanılması, neler değişiyor etrafta, insanda, davranışlarda gözlemlenmesi (Cep telefonu niye icat edildi o zaman? Lütfen "konuşmak için" klişesine girme... Sanaldan bu kadar korkma..SANALIM ki cep telefonu hiiiç icat edilmedi...SANALIM ki hayatta hiiç zorluk yok...ve gerçekten de yok: çekirdeksiz üzüm, çemensiz pastırma, çekirdeksiz karpuz, kabuksuz kabak çekirdeği, pulsuz çıpura-hamsi, emeksiz-aşksız-acısız-duygusuz beste, çarkıfelek gibi döndürdükçe değişen ve hala bir anlam taşımayan güfte, "yeni" alındıktan sonra faturası kesilince "eskiyen" kazak, 6 ay kursla teşhis koyan-yol gösteren-"ben senin herşeyinim" koçları, mentorları ve bu kadar insan nereden ekmek yiyecek? 
  •  
  • Senin problemin ne biliyor musun? Sen zamanın ağır geçmesine "tahammülü kalan", oturduğun banktan boğazı, bulutu ne biliym garip garip insanları seyreden, bunlara "vakit harcayan", yani söylemiyim diyorum; ben artık aşağı-yukarı kitapların içinde ne var tahmin edebiliyorum biliyor musun? hızlı okuma aldım, nlp'im var, egzekütif samıri diye bişi var...klasikler bile manasız uzun ve 40-50 sayfalık çizgi karakterlileri çıktı...Tolstoy görse "oha olur yani"...Ve hayat artık insanlara "vaktiniz yoook hızlı hızlı herşeyi-hepsini yaşa, aynı anda yap, maltipıl sıkiil diye bangır bangır bağırıyo..bunun neresi kötü?
  •  
  • Söz gümüşse sükut altındır mesela biliyorsundur sen:)) Ben napıyorum biliyor musun mesela? Naapçam suscam mı sürekli...sessizlik yogası yapıyorum her yıl düzenli orada susuyorum yani yeterince...bazen afaganlar basıyo ama..., aldığım koçluk eğitimlerine hiç girmiyeyim diyorum seni rencide etmemek için...ama şunu bil: insan öyle zor bişi değil yani...doğru soruyla getittiriyosun gerçeğine filan...
  •  
  • Peki bunları "tüketince" ne buluyorsun?
  •  
  • İşte anlamadığın bu: SİSTEM TÜKETMENİN SONSUZLUĞU VE HAZZI ÜZERİNE ARTIK...BİZE BUNU YAPMAZ YANİ...SANALIM ki...herşey tükendi...e beklerken cep telefonumda mı tükendi???  

21 Eylül 2017 Perşembe

TÜRKİYE’DE EĞİTİM OLARAK: GÜLMEK (TEOG)

Konu eğitim olunca ağlamak daha uygunken, hele evlat olunca can çok yanarken, akdeniz ülke kültürü işte; gülüyoruz halimize..
Bir yandan da konuyu zülfü yare dokunmadan yorumlama derdi...
Nitekim yar;  çok hassas, kırılgan ve suçlayıcı olabiliyor bu aralar...
Ama asıl soru; yarin "değerlerine" ne oluyor acaba? 
Değer yaratamama kadar az-buçuk kalanları da kaybetmek hepimizin endişesi... 
Halbuki eğitim de tam tersi; değer yaratma ve koruma işi değil mi?

Birey değerlerini ne zaman ediniyor? Bir kısmını doğuştan diye kabul edersek asıl önemli kısımda;
Çevreyi gözlemliyor; merak; yeniyi deneme dürtüsünü destekliyor, başarıyı, başarısızlığı, sevgiyi, aşkı, cinselliği, erdemi, ahlakı, parayla olan bireysel ve ailesel ilişkisini, para varken ki halini, yokken ki halini, bohemliği, karşı çıkmayı, "deli"kanı, sebat etmeyi, başkaldırmayı, okumayı, susmayı ve zamanlı-mekanlı konuşmayı başkasının benliğinde gözlemliyor yani...

Kendini gözlemliyor; ne kadar taklit becerisi olduğunu, acıyı-yoksunluğu-yoksulluğu görüp bilirken sorumlu hissetmeyi, karşısındakinin ruh halini görürken yüzüyle aynı mimik ve jesti yapmayı, "o" olmayı, kıymet bilmeyi, 20'lerindeyken "kaç yılı geride bıraktım? tecrübesini orta yaşlardan sonra "kaç yılım kaldı?" birikimine evirmeyi, her yaşı yaşarken onun hakkını vermeyi, yaş yaş kendine hayat mentoru seçmeyi, özdeşleşmeyi, belirsizlik-rutin-stres-baskı altında birey olarak kalabilmeyi, böyle ortamlarda ailesini güçlü kılabilmeyi, onları da kendilerini güçlü kılacak bireyler olarak yetiştirebilmeyi, hata yapmayı, çirkin ve korkunç yanlarını ve bedeli kendini tüketmeden ödemeyi, bedel ödemekle mutlu olamasa da barışık olmayı tecrübe ediyor yani...

Keşke birey tüm bunları zamandan-mekandan-yaşadığı yerden bağımsız tecrübe edebilse...yapan var mıdır? Serde sosyal bilimcilik olunca bazen cevap çok açık bile olsa "şudur" diyememenin keyfi oluyor...

Okumalarımdan ve akademik hayat birikimimden bende kalanlara göre; birey neandertalden sapiense kadar hayat değişkenlerini (beynin evriminde) tehdit veya ödül olarak görme mekanizmasını kurarken, "diğerini merak, diğerine bilinçli bir sosyal ortamda maruz kalmak, diğerine açık olmak ve dinlemek" enstrümanlarını hakkınca kullanamamış gibi görünüyor:)

Ne zaman ki göz akı-göz bebeği oranı yaşayan canlılar arasında en büyük hale gelip, gözbebeğine de diğerini ve bilinmeyeni anlamak ve manipüle etmeyi alıyor, o vakit Descartes "düşünüyorum, öyleyse varım !" buyuruyor :) Tabii ben bir-kaç yüzbinyılı eleyerek anlattım:)

Nihayetinde TEOG kalkar, mahalledeki en yakın okul sistemi! gelir, her okulun kendi sınavını yapması gelir, o gelir bu gelir ve muhtemelen 2 seneye bunlar da değişir...

Sistem yoksunluğu değil ki mesele. O bilip tecrübe ettiğimiz bir yoksunluk zaten uzuuun süredir. 

Fikrimce mesele; "insana dair" olanı tehdit olarak alıp "insana dair olmayanı"da korku olarak görmede...İnsana dair olmayandan korkulabilir gayet tabii de bizatihi onu merak edip anlamak yolunda korkuya rağmen yelkenlerini merakla doldurup bilinmeze açılan beyinden de korkulur mu?

Çünkü o vakit insana dair olan beynin en temel varlığı olan öğrenme-merak-araştırma-yanlışlama-yaratıcılık-yanlış yaparak ilerleme fonksiyonlarından türeyen değerlerden korkmaya başlıyoruz...

Tabii ki içinde manipülasyon da olan bir içerikle  sosyalleşiyoruz, bu sosyalleşmenin evriminin mayasında var ve tabii ki bir çok "insana dair" ihtiyaca binaen...Herkesin içinde kaç bozkırkurdu var kimbilir? (Hesse'in kulaklarını çınlatalım). Yüzleşememek değil mi asıl korku?

"İnsana dair zevk, haz, acı, hayalkırıklığı, korku, endişe, paylaşma, sorgulama, karşı çıkma, yanlışlama, onaylanma-dışlanma ve nihayet özbenliğe kavuşma" yaş dönemleri itibariyle bizatihi tecrübe edilmediğinde, yetişkinlikte bunların beyindeki kurgusu ağırlıkla "çevrenin insafına ve değer sistemine" kalıyor. Ve inşallah o çevre beyinle, bilimle, vicdanla, inançla el ele ilerleyen bir çevredir diyebiliyor insan...

Etraf buram buram, korku-yılgınlık-bezginlik ve beraberinde gelen ataletten dolayı karar almayıp/alamayıp harekete geçmeme/geçememe kokuyor...
Ben buna "manasızlığa mıhlanma" diyorum. Bu benim son dönemlerde eğitimlerimde ve çevremde hissedip gözlemlediğim bir saptama. Yani örneklem benim küçük periferim...

Sanıyorum yaşayan en önemli Nörobilimcilerden Prof. Vilayanur Ramachandran şöyle der:
“ Beyin; biz günlük hayatımızda karar veririken şöyle bir prensip içinde çalışır:
Andan ana değişen aktivitelerde ‘kazanan hepsini alır’ geçerlidir. Bir görevin yerine getirilmesinde bir lob diğerine oranla %85 daha etkiliyse, beyin işi %85-%15 diye bölmez. Etkin ve baskın olanı kullanır.
Çok talepkar olmayan iş ve alışkanlıklarda (küçük işler-alışkanlıklar) tekrar tekrar öncelik alan lob, zamanla hayata olan genel bakışımızı da ele geçirebilir. Böylece bilgiyi işleme süreci, bilgiyi sürekli aynı loba göndermeye başlar. Buna lobların kartopu etkisi deniyor…”

Tam da hep beraber sağ lobun “sevgiyle ama cesaretle” duygusunu hakim kılıp, sol lobun "harekete geçip verimli çalışma" rutiniyle pekiştirme zamanı...önce kendimiz sonra evlatlar için…