29 Ekim 2013 Salı

29 EKİM

Bir çok akademisyenin - mucit ve gerçek teorisyenleri dışarıda bırakırsak ki ben onlardan biriyim, anlamışsınızdır:)) - birşeyler konuşabilmesi, akademisyenliğini doya doya yaşayabilmesi :))  için bir temele, kurama veya 'yapılmışa' ihtiyacı vardır. Bunlar yoksa bir de o akademisyenin araştırma ve 'faydalı bilgi' oluşturma kapasitesi kısıtlıysa, durum fena oluyor...

Bir de bazımızda tepeden tırnağa, herşeye aykırı görünme hastalığı vardır ki, ben ona 'deri görünümlü plastikoloji sendromu' diyorum, ancak bu şekilde gündemde yer bulabiliyoruz...

Örneğin, çek Atatürk'ü, Marx'ı, Smith'i, Jung'u, Schopenhauer'ı vb. zeminden, çoğumuz geriüstü:)) oturur kalırız zeminde...

Yapanla-konuşan arasındaki fark yani...
Bazen, bazılarımızın dilinin ucuna gelen; 'sen ne yaptın peki birader konuşmaktan başka?' refleksi yani...

Peki konuşan olmazsa daha iyiye nasıl ulaşacağız? 

Tabii ki konuşacağız da sadece ahkam keserek değil veya göz göre göre sadece kötüleyerek eleştirerek değil...veya tam tersi yapay yüceltmelerle değil... 
Yani kritik ederek, sadece eleştirerek değil...arasında ciddi nüans var.

Bu son 10 yıldır; dönemselliği tamamen gözardı ederek, o dönemlerin kültürel örüntüsünü ve sosyal psikolojisini gözardı ederek nalına mıhına mantık ve bilim dışı vuran sayısında ciddi patlama görüyorum. 

Ünvanını, varoluşunu, 'şöhretini', entelektüel birikimini ve gündem yaratma gücünü absürd eleştiri boyutuna çekenlerimiz çoğalıyor...bu benim gözlemim...katılırsınız katılmazsınız...

Bugün,29 Ekim ...

Atatürk'e vurmak daha çoook ekmek yedirecek... rastgele...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder