13 Şubat 2013 Çarşamba

SOSYOPATLIĞA DOĞRU ADIM ADIM ?

Konuyu açtık madem, biraz da benim kitaptan alıntı yapayım, bakalım üzerine konuşma ihtiyacı olur belki:
 
'Hissedarlar acaba toplum dışı varlıklar mıdır? Hayır…ancak değişen paradigmayla beraber toplumda kaybolan sosyal bilinç’in en ön sıradaki temsilcileri haline gelmişlerdir.

Sosyal bilinç kaybına şirketler ve çalışanları açısından şu şekilde bir açıklamada bulunulabilir: Şirket sahipleri, yöneticileri ve çalışanları olarak, büyük çoğunlukla iyi niyetli ve ahlâklı bireylerizdir. Her birimizin ait olduğu toplumsal katmanlar bulunmaktadır. Her birimiz anneyiz, babayız, eşiz, arkadaşız, sporcuyuz, müzisyeniz vb. İçimizde mutlaka çok idealist, hümanist hatta aktivist düzeyde bireyler de bulunmaktadır. İdeallerimizi ve dünyanın daha yaşanabilir bir yer olması çabalarımızı kendi mesleğimizi icra ederek yapmak amacında olabiliriz. Mesleki gelişimimiz bize bu fırsatı maddi-manevi sunuyor da olabilir. Ancak yönetici-çalışan konumundayken görev tanımımız açıktır: Önce şirketimizin çıkarlarına en uygun karar verilecektir. Bu verilen kararlar bizim idealist-hümanist-aktivist yapımıza tamamen ters olsa da, bu durumu kendimize açıklamakla yükümlüyüz ve artık bu konuda çok “profesyonellişmiş” durumdayız. Profesyonelleşme ise yeni paradigmanın övdüğü ve yücelttiği bir kavramdır. Ne kadar çok profesyonel olunursa o denli “iktisadi, dolayısıyla rasyonel” akıl temsil edilebilecektir.

Bu bağlamda, psikopati konusunda dünyanın önde gelen biliminsanlarından biri olan Prof. Dr. Robert Hare’in bir söyleşisindeki görüşler mutlaka dikkate alınmalıdır:

“Şirket uzmanları olarak hareket ettiklerinde, insanların takındığı çoğu tutum ve giriştikleri eylemler psikopatik olabilmektedir. Ürünlerini satın aldıkları sürece insanların başına ne geldiğini özellikle merak etmezler. Şirket hedefleri peşinde koşarken çoğu kez başkalarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmalarına ve bazen zarar vermelerine rağmen yöneticiler psikopat değillerdir aslında… Şirket dışında yaşamlarında normal işlev görmektedirler; evlerine gidip aileleriyle sıcak, sevecen bir ilişki kurup, çocuklarını, eşlerini sevmekte ve arkadaşlarını, kullanacakları şeyler olmaktan çok, gerçekten de arkadaşları olarak görmektedirler. İşinsanları bu yüzden, şirket ve şirket dışı yaşantılarının birbiriyle çelişen ahlâki taleplerini bölümlere ayırabilmektedir ve bu durumdan teselli bulmaları gerekmektedir, tam da bu şizofreni, onları psikopata dönüşmekten alıkoymaktadır” (http://www.youtube.com/watch?v=ui9C6xVpVf0).

Yani yaşamı bölümlere ayırabilme yeteneği kazanılmaktadır: İş iştir, ahlâk ahlâktır… Ahlâk iş’te olmayabilir, iş’te olan iş’te kalmaktadır, oradan çıkınca yurttaş, birey, “normal insan” olunmaktadır. Acaba Hare söyleşisinden şöyle bir çıkarımda bulunulabilir mi? Şizofreni; şirketleri psikopat olmaktan kurtaramasa da bireyleri psikopat olmaktan kurtarmaktadır… Yine de 11 Eylül 2001’de uçaklar ikiz kulelere çarptığında Tüketim Ekonomisi ve Küresel Ticari Dünya’nın iktisadi aklı refleks olarak şu soruyu sorarken birey olarak biz neyi sorduk acaba: “Borsa, altın ve parite ne olur?”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder