25 Şubat 2018 Pazar

AMSTEL

Hollandaya taşındık, 2 hafta kadar oluyor.  
Amstel nehri akarken, kenarına küçük evler yapmışlar biblo gibi. Zaten bir boy küçüklerini biblo diye satıyorlar hediyelik eşya dükkanlarında.

Evleri mahsus küçük yapmışlar sanıyorum.
Dışadönük tarafları çok güzel olan içedönük evler aslında.
Dışadönük görünümlü içedönük insanlar için birebir...

"2050'lerde, 2100'lerde kalabalık etmeyin, daha da büyümeyin, tüketmeyin...bitişik nizamda birbirinize maruz kalın ! Kapıdan çıkınca o daracık koridor ve merdivenlerde yüzyüze gözgöze gelin, insanlığı kaybetmeyin" demişler sanki... 

Birbirlerine bu kadar dipdibe maruz kalınca, Rembrandt'ın portrelerdeki yüz ayrıntıları dehası ve Van Gogh'un doğaya doğru kaçar adım üşütmesi ortaya çıkmış olabilir mi?

Nehrin kanallarına gemiden evler bağlıyorlar. Akan suya kapılmayan ama her an kementinden boşalacak gibi duran evler...İçlerine mebzul miktarda insan koymuşlar. Buzz gibi sıcak bir Amsterdam gününde (şöyle oluyor: güneş fışkırıyor ama kuzey rüzgarı iliğine işliyor ve hava -5 derece) nehirüstü küçük köprülerden geçerken, yünlü ve kalın lastik bileklikli çoraplar giymiş gemi insanları dışarıda atletle gemievleri temizliyorlar. Kahve yapıyorlar, bira içiyorlar mütemadiyen öpüşüyorlar...Herşey açık, ruhlar azade...

Misafirlik kurumu yok ama gerek kalmamış gibi...herkes herkese misafir...

Sohbetleri şaşırtıcı bir biçimde sırayla. Yani biri konuşurken diğeri büsbütün onu dinliyor. Genellikle gülerek konuşuyorlar. Günlük lisanlarında benim en çok duyduğum kelime "nee" (ney diye söylüyorlar yanlış duymuyorsam)...yani "hayır". Birbirlerine güzelce ve pek sık "hayır" diyorlar ama alınanı kırılanı da pek görmedim. "Hayır" diyebilme özgürlüğü gayet geniş diye anlıyorum.

Dur bakalım...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder