21 Ağustos 2017 Pazartesi

AKIŞA BIRAK...MA !

Gel gelelim akış an'a, huzurlu yaşam zamana ait...
Müftüoğlu hoca aklıma getirdi bunu...
Karmaşa günün özeti. İnsan egemen olamayacağı karmaşayı görünce despotizm günü ve karmaşayı kurtarmaya çalışıyor. 

Modern despotizm: kurumsalın, grupların, takımların, ekmek yediğimiz yığınların, ağların, çıkar birlikteliklerinin mutlak hükümranlığı ve haklılığı yani.
Yoksa bu döngünün içindeki "akışa bırakmak", bizi sonunda şelalenin olduğu akışa giderken keyif almamızı mı öğütlüyor? Bilmem...

An'a karış...ma sakın ama An'a karış, hayata müdahil ol. 
Bilinçaltının zaten bildiğini prefrontal kortekse gönderip sürekli anlamlı bir neden-sonuç ilişkisi kurdurma...
Duyguyla-hafıza, amigdalayla hippokampüs birbirine bu kadar yakınsa vardır bir bildikleri:)
Çünkü bugünün dünyası için "anlamlı nedensellik" eninde sonunda kurumsal dünyaya hizmet edecek bir çıkarımla son buluyor...

Anlam yaratmaya aşırı efor sarfetmek, deneyimleyen belleğimize aşırı yüklenmeyle son buluyor. 
Sosyal Psikolog Kahneman demiyor mu: "Deneyimleyen bellek süreklidir ve sonsuza kadar sürer ve biz bunların hepsini hatırlamak isteriz ama mümkün değildir. Çünkü o anlar yaşadığımız anların hayatıdır. Asıl kararları alan "hatırlayan bellektir". Deneyimlerin arasında değil, deneyimlerin hatıraları arasında tercih yaparız..."
"Kendini akışa bırak", deneyimleyen bellek,
"Son günlerde nasılsın dostum?" hatırlayan bellektir... 

Günün içindeki anlamlı rutin için  Prof.Mihaly Csikszentmihalyi'nin (Çizikzentmihali diyelim) akış teorisi uygun olabilir...zamanı durduran bir konsantrasyonla an'a adanma. Ya da kendi anlatımıyla:



Şimdi, bu çalışmayı yaptığımızda, tüm dünyadaki diğer iş arkadaşlarımızla birlikte 8 binden fazla insanla görüşme yaptık - Dominikli keşişlerden, kör rahibelere, Himalaya'ya tırmananlardan, Navajo çobanlarına - hepsi işini seviyordu. Ve kültürden bağımsız olarak, eğitimden bağımsız olarak ya da neyse, bir insan akıştaysa bu koşulun var olduğu anlaşılıyor. Var olan odak bir kez yoğunlaştıktan sonra, bir esriklik, bir berraklık haline ulaşıyor, bir andan diğerine tam olarak ne yapmak istediğinizi biliyorsunuz, hemen geri dönüş alıyorsunuz. Yapmaya ihtiyacınız olan şeyi yapmanızın mümkün olduğunu biliyorsunuz, zor da olsa, ve zaman duygusu yok oluyor, kendinizi unutuyorsunuz, daha büyük bir şeyin parçası gibi hissediyorsunuz. Ve bir kez bu koşullar sağlandığında, yaptığınız her ne ise sadece onun hatırı için yapmak yetiyor"...

Nasıl?
Sonucunda keyif var, zaman hızla akıyor ama KİMİN İÇİN? 
Bireysel olarak, "kendi yaşamımdaki akışa kapılıp keyifle gitmek zaten önemli" diyorsak denemeye değer. Pozitif Psikoloji teorisyeni Seligman bile yakın arkadaşı Çizikzentmihali'nin akışının sonunda da "mutlu hayatı" vaat etmiyor mu?
Bununla beraber "o şeyi, o adını bilip telaffuz etmek için sol lobun bizi engellediği şeyi, o şeyy, o bişey...onu ne yapacağız? 
Yani çevreden, olan-bitenden, sosyal bilinçden kaynaklanan olan biten?
NLP çözer mi diyoruz:))
Akış...evet ama sosyal bilinçle akış...aman diyeyim: son zamanlarda sosyal bilinçle sosyal sorumluluk projeleri!!! çok karıştırılıyor:)
Çizikzentmihali, İsviçre'de savaş sonrasında çocukluk yıllarında  bir adamın uçan dairelerle ilgili bir konuşma yapacağını duyar ve cebinde filme gidecek bile parası olmadığından bedava olan bu ilgi çekici konuşmaya gitmeye karar verir. Hayatında hiç duymadığı bu adamdan yeşil adamlarla ilgili hikaye beklerken savaşın Avrupayı nasıl travmatize ettiğine dair Hindulara atıf yapılan bir içerikle karşılaşır. Daha sonra adamın kitaplarını bulup okumaya başlar. Adamın adı Carl Gustav Jung'dur:) 
Sanıyorum Prof.Çizikzentmihali belirli bir kavşakta kendi yoluna gitmiş...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder