Bana sözünü hiç esirgemeden paat diye konuşan insanlar çok lazım oluyor.
Yoksa çabuk şımarmaya meyilli bir yapım var.
Füsun arkadaşımız, Geştalt komününde bu görevi layıkıyla yapanların başında gelir bana göre:))
Gayet kestirmeden ama hiciv sanatının inceliklerinden kopmadan paaattt...
Birgün bir sohbet arasında; 'Feysbuk fotoğraflarına baktım, senin hayatında yer alan kişiler bu kadar mı acaba? Çocukların çok ağırlıkta...aile filan...
Bazı fotoğraflarındaki gülüşlerin de, çocuklarınla çektirdiklerine göre sanki daha farklı' dedi...kimbilir hangi anlamda ama...
Dokandı....
Şöyle düşündüm; niye feysbuka fotoğraf koyuyorum? Sonra bir kaç gün feysbuka koyulan sıfat fotoğraflarına baktım...hepsine, hiç ayırdetmeden...
Fotoğraflar ne kadar yalan kardeşim...ne kadar suni...sürekli her dakika bir kendini teşhir ihtiyacı, inanılmaz derecede birbirinin aynı (korkarım bazıları ayna karşısında bile çalışılmış) koccaman kahkahalar, dişler, efsunlu bakışlar, kafanın belli bir açıyla objektifin göbeğine göbeğine bakması...çalışılmış, besbelli...
Ve teşhirin dayanılmaz cazibesi...
Bir insan neden yemeye başladığı yemeğin evrelerini arka arkaya çekip, sonuna da 'final' yazar? Bunu sürekli yapar? Bu paylaşım değil; görünme, hayatımızı birilerinin takip ettiğini bilme ve böylelikle hazza ulaşma ihtiyacı...
Füsun'un vişneçekirdeği bloğundan alıntıyla; "Yaşamınızın tanığı yoksa, bedenen var olursunuz ama ruhen olamazsınız. "(Doğan Cüceloğlu-Onlar Benim Kahramanım kitabından)
(Bu söz günlerce aklımdan çıkmadı, sizce de çok anlamlı bir söz değil mi?
blog için: http://visnecekirdegi.blogspot.com
(Bu söz günlerce aklımdan çıkmadı, sizce de çok anlamlı bir söz değil mi?
blog için: http://visnecekirdegi.blogspot.com
Muhtemelen Cüceloğlu'nun tesbiti bu teşhir ajitasyonuna işaret etmiyor olsa gerek...
Ne fena değil mi? artık fotoğraf veya videosunu çekip yayınlamadığımız herhangi bir an, varolmayan bir an haline geldi...
Yazık...satırlar kifayetsiz, okuma değersiz, betimleme gereksiz, canlandırma sıradan, dramatizasyon sadece komedi ve yaratıcılık teknolojik imgelem ve sembolleme oldu...
Üstelik hemen hemen hepsi sonradan düzeltilmiş, renklendirilmiş, ışıklandırılmış, netleştirilmiş görüntülerle...
Peki ben ne napıyorum? Vallahi yalan yok; olan bitene yetişme, benim de ailem var, çocuklarım var, ulan yok olup gitmeyeyim beni de görünnn...diye herhalde...
Neyse tabakta yemeğin evrimine geçmeden ikaz geldi:))
Şuradan başlamaya karar verdim; bu delilikten kopma yolunda önce fotoğraflara, sonra kantarımın topuzuna, şirazemin kaymamasına mutlak özen göstereceğim...
Fotoğraflara tekrar bakacağım...orada olması gerekenlere de...ben dahil...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder