19 Kasım 2013 Salı

DOĞU BATIYI BATIRDI, BİZİM DE...

O kadar çok doğuya giden oldu ki benim çevremden, döndükleri yer, hep dünyanın yuvarlaklığının ispatıyla son bulan yer oldu...

Doğu, durduğu yerde ağır galiba, bana öyle bir his geliyor.
Yani doğuya gidip 'gereğini yaptıktan sonra' batıya dönünce sihir, mistisizm sandal ağacı tütsüsünde devam ediyor...sanki...

Bütün dinginlik, tekamül, öğretiler eğitime tahvil edilince, eğitilenler yoğun bir anlayış, farkındalık, tekamül girdabının içinde, zaten araya sıkışmış köprü bir memleket ve kültürün oryantal zekasıyla işin içinden çıkmaya çalışıyorlar...sanki...

Ne zamandır elimde olan Miguel Serrano'nın, C.G.JUNG-HERMANN HESSE: İKİ DOSTLUĞUN ANILARI kitabını bitirdikten sonra bu hissiyatım iyice serpildi...

Ezoterik ve Mitolojik sembolizm konusunda kendini bir hayli yıpratan (bir hayat kadar) Şilili yazar, şair ve kaşif Serrano'nun iki önemli isimle paylaştığı dostluk ve anılarından oluşan kitabın içinde de doğu-batı sentezi ve arada kalmışlığa isim koyma çabalarını okudukça, benliğin, kendi coğrafyasından doğuya uçmak için çırpınışları dikkatimi çekti...
Ve hemen ardından nafile coğrafyadan bildik coğrafyaya kurulan rafya köprüler...

Örneğin, o kadar çok özlü söz, öğreti ve alıntı okyanusu oluştu ki benim etrafımda, günün 24 saatini 'valla doğru, pess, breh breh, dur şunu da not alayım, şunu çakrama yazayım, bu çok derin dalmayayım' nidalarıyla geçiriyorum...

Hiç anlayamadıklarım oluyor mesela; tamamen benim kifayetsizliğimden... 

Ancak karşımdaki hafif kısık gözlerle ve anormal bir tevazu içinde o sözü söyleyince, 'ulan kalıbına yazık oğul, biraz insan ol, kendini ver, anlamıyorsan bile anlayana saygı göster' ruh halinde kıvranıyorum...

Karşımdaki Meng-Tse, Efendi Djü-dschi, Krişhna, Siddhaların Kaivalyalarından filan dem vurup, çakraların yerlerini göstermeye başlayınca cahilliğim arşa çıkıp, trompet çalıyor...
Diyorum ki kendi kendime; tekamül nireee sen nire...

Kendime çok yonttuğum bir alıntıyla bitireyim:))
'KENDİ ODANDA YALNIZ OTURUP DOĞRU ŞEYLERİ DÜŞÜNÜYORSAN, BİNLERCE KİLOMETRE ÖTEDEN SENİ DUYANLAR OLACAK...' (Çinnn)

Bu arada yazıyı alıntıyla değil, hayati bir felsefe sorusunun orijinaliyle bitiriyorum:

If a man is standing in the middle of the  forest speaking and there is no woman around to hear him... is he still wrong?

Buyrun...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder