O kadar doğrucudur ki; hayatını yalan söylememe, değerlerini çiğnememe ve değerlerini etrafa satmakla geçirir...hayatının büyük bölümünü bilfiil dümdüz ettiği değerlere kılıf dikerek geçirirken...'
O kadar doğrucudur ki; eşi-dostu-efratı hep kendi gibi olsun kavgasını verir durur...çevresinin ufaktan boşalmaya başladığını rüyadan uyanınca anlarken...
O kadar doğrucudur ki; hesapsızlık-kitapsızlık nutukları atar fütursuzca, en küçük hesapların içinde debelenirken...Bir yere imza atarken elinin titrediğini görürsünüz çoğunluk...
O kadar doğrucudur ki; doğruyu söylediğini sanarak sürekli kırıp-döktüğü çevresinden kopmama telaşı içinde kaz çevirmekle geçer hayatı...aidiyet ihtiyacı tavan yapmıştır çünkü...çünkü bilir sürekli kırıp-döktüğünü ama o artık kişiliği değil, karakteridir...bilir...
O kadar doğrucudur ki; yapay bir özgüvenle sarılıp sarmalanmak zorundadır... Bu kez de, kristalleştirdiği doğrularını kırıp-dökmemek için kaskatı hale getirdiği koruyucu özgüveni oturmaz üstüne bir türlü...kıspet durur, sakil durur...
Hayatın doğrusunu ondan bundan şöyle duymuştur hep: An'ı yaşa ! Doğrucu olduğunu sandığı her anda anadolu gereken cevabı bağrından çıkarıp yüzüne vuracaktır: Eeeee zurnada peşrev olmaz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder