- Ne yapıyorsun ?
- Televizyon seyrediyorum,
- Ne var ?
- Şömine yanıyor,
- Güzel mi ?
- Çok güzel yanıyor,
- Gerçek mi ?
- Bilmem... En azından odunların çıtırdama sesi var ve odunlar...hiç bitmiyor...
- Sen ne yapıyorsun peki ?
- Ben gerçeğim,
- Nasıl oluyor gerçek olmak ?
- Gerçekten yanıyorsun...kokun duyuluyor, elini bana uzatanın elini, dilini bana uzatanın dilini, ucundan kalbini açanın kalbini yakıyorum...Hakkımda çok konuşuluyor mesela...herkes birbirine ben miyim değil miyim diye soruyor beni, duyuyorum...
- Orası nasıl bir yer ?
- Mekan yok...
- Herkes seni arıyor...
- Ben de herkesi arıyorum...herkes için ayrı bir ben oluyorum, bildiğin gibi değil yani...
- Benim için ?
- Senin için gözlerinin daldığı yerden geri döndüğün yerim, uyuduğun uykunun yarısı, gördüğün rüyanın tamamıyım...Annen ve Babanı bildiğin kadar tanıdığınım, hiç olmayacağını bildiğin şeyleri oldurmak için verdiğim umudunum ve bir yerde umudunu geri aldığım zaman ki kahrınım...Televizyonda gördüğün yanan şöminenin burnuna gelen meşe odunu kokusuyum...bana uzanamazken ki... Ben senin için sahile vuran masmavi dalgalarım, vadilerin ötesinden kokan çayırlar ve masmaviyim...beni seyredip beni bulduğunu bileceksin...sadece camının arkasından...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder