5 Mart 2014 Çarşamba

DEMİR ALMA ZAMANI VE ONUN HİKAYESİ: EPISODE-2

O yıllar soğuk çok soğuk olur, sıcak da kendi hakkını verirdi Ankarada. 
Üç-beş kişiydik arka-taş olarak...taş gibi yaslanıp birbirimize eğilip bükülmezdik. 
Dost olduk; bir daha çok zor görüşmek de işte tam o an başladı. 
O zaman öğrendim çok sevdiklerini, senden daha çok sevenlerin yanına alabileceğini...
Yalnızlığı çok severdim oldum olası, hayat arkadaşım yaptım...
Spora ve müziğe verdim kendimi, başarı açlığı okulda ortaya çok çıkamayınca...
İyi spor yaptım, iyi müzik dinledim, iyi enstrüman çaldım, iyi okudum...
Bak dedim; etten kemikten değil ama ete kemiğe büründürüp yanına sokulacağın şeyler var bu hayatta.
Airbus A-300 idi, ilk defa tek başıma Londra'ya dil kursuna ve hayata bakışımı sert değiştirecek yolculuğa başladığında uçağım...
Uçak havalandığında geride bıraktığım şehir 'Allahım inanamıyorum' şehriydi...
Para yoktu çok; ama network vardı...parasızın, networksüz bir şey yapamayacağını ilk idrak anlarım oldu o anlar memlekette...
Londra; çok değiştirdi içimi-dışımı...
Yurtdışına çıkamıyacağım engelini zihnen ve bedenen aşmak, derin izler bıraktı bende. 
Neremde hissettim? :)) onu bilemem ama iç seslerin bir bölümünü kan ter içinde yendiğimi hatırlıyorum..
Nerden bilebilirdim 'hak etmiyorsun ve yetersizsin'in kan-ter ve rüyalarla aşılamayacağını...gençtim, çok genç.
Trafalgarda ayyaşlık yaparken, St.Paul'ün oradaki jetonlu telefondan memleketi aramak çok doyuruyordu beni...
Haftalarca sadece caddeleri arşınladım, içime çektim, kırmızı tuğlalı bina aşkım o dönemden kalma mesela...
Covent Garden'da yattığım geceler oldu taşların üzerinde...
Neyi doldurdu Londra bende, düşün artık...
Sonra Ankara'ya döndüm, bir daha hiç dönemeyeceğim yılları başlatmak için...
İzmir'in cehennem sıcağı hayatıma sokulmadan önceki gece Esenboğa'da gerçek ayrılığın acısını tattım...
Boğazıma tıkılan yumruyu tarif etmem gerekirse, büyüklüğü; kalbime erişti, sızısı; ikinci bir beni dolduracak kadardı...
İlk defa hayatın başarılması değil, yaşamak için kendi kendine sahip çıkmam gereken bir şey olduğunu da Esenboğa da fark ettim...biraz geç oldu galiba...hem saat hem mekan olarak...
Üç şarkının ikincisine yürüdüğümü nereden bilecektim...
Ama bugün o ikinci şarkıyı değil geride bıraktığım Ankara'yı çalacağım...
Nitekim onun hikayesi daha yeni başlıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder