İnsomnia...bedende,
Nereden geldiğinin önemi yok...
Trilyonlarca nöronun olduğu bir yerden geliyor işte,
Vahşi bir cazibesi var...çok vahşi,
Ayazda dışarıda bırakıyor, yürütüyor, sahlep içirtiyor mesela, bol tarçınlı...
Bozacıların gizemli, nereden geldiği belli olmayan sesini sıfata çeviriyor...şaşırıyorsun...bozacı tanıdığın oluyor insomniada.
Haz almaya başladın mı, kaçarı yok...yavaş ve ahenkli bir şekilde giriyor damardan, çevreyi seyredip, gökyüzünün maviden laciverte oradan hakiye ve fümeye gidişini görüyorsun...
Bulutlar; gece çok daha hızlı ve aceleci ve çok yüklü geçiyorlar...yangından mal kaçırır gibi...
Onları seyredip hayatın aslında ne kadar yavaş olduğunu ve yığınla küçük bir sürü hayatçığı içtiğini görüyorsun...
İnsomnia vakit bırakıyor sana...bu hayatta neyi, niye ve nasıl sevdiğini tekrar tekrar düşünmeye...düşünmeye ama asla düşlememeye...
Düşünde kendini görüyorsun insomniada,
Uyumazken görüyorsun kendini, düşünün içine kendin olarak girip, uyumadığına şükredip, gözlerin kan çanağına dönüp, vücudun bitap düşerken aklın fikrin tekrar uyumamaya tekrar uyanmamaya dua ediyor...
'Ben kimim?' için; küçük Descartes'lar, Camus'ler görmeye başlayıp zihnini kudurtuyorsun, kendini boş sokaklarda çılgınca koşarken bulup, kanter içinde uyan...mıyorsun...
İnsomniaksın artık...
Yorgunluk; bildiğin ama anlamadığın bir duygu,
Sevmek; iliğin ama ölesiye daldığın bir uyku,
Unutmak; başardığın ama başardıkça maruz kaldığın bir illet...
Ayaz; her hücrende hissettiğin ama donmak için geberdiğin bir haz oluyor...
Beklerim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder