SOSYOPATLIĞA DOĞRU ADIM ADIM ?
Konuyu açtık madem, biraz da benim kitaptan alıntı yapayım, bakalım üzerine konuşma ihtiyacı olur belki:
'Hissedarlar acaba toplum dışı varlıklar mıdır? Hayır…ancak değişen
paradigmayla beraber toplumda kaybolan sosyal bilinç’in en ön sıradaki temsilcileri
haline gelmişlerdir.
Sosyal bilinç kaybına şirketler ve çalışanları açısından şu şekilde bir
açıklamada bulunulabilir: Şirket sahipleri, yöneticileri ve çalışanları olarak,
büyük çoğunlukla iyi niyetli ve ahlâklı bireylerizdir. Her birimizin ait olduğu
toplumsal katmanlar bulunmaktadır. Her birimiz anneyiz, babayız, eşiz, arkadaşız,
sporcuyuz, müzisyeniz vb. İçimizde mutlaka çok idealist, hümanist hatta
aktivist düzeyde bireyler de bulunmaktadır. İdeallerimizi ve dünyanın daha
yaşanabilir bir yer olması çabalarımızı kendi mesleğimizi icra ederek yapmak
amacında olabiliriz. Mesleki gelişimimiz bize bu fırsatı maddi-manevi sunuyor
da olabilir. Ancak yönetici-çalışan konumundayken görev tanımımız açıktır: Önce
şirketimizin çıkarlarına en uygun karar verilecektir. Bu verilen kararlar bizim
idealist-hümanist-aktivist yapımıza tamamen ters olsa da, bu durumu kendimize
açıklamakla yükümlüyüz ve artık bu konuda çok “profesyonellişmiş” durumdayız. Profesyonelleşme
ise yeni paradigmanın övdüğü ve yücelttiği bir kavramdır. Ne kadar çok
profesyonel olunursa o denli “iktisadi, dolayısıyla rasyonel” akıl temsil
edilebilecektir.
Bu bağlamda, psikopati konusunda dünyanın önde gelen biliminsanlarından biri
olan Prof. Dr. Robert Hare’in bir söyleşisindeki görüşler mutlaka dikkate
alınmalıdır:
“Şirket uzmanları olarak hareket ettiklerinde,
insanların takındığı çoğu tutum ve giriştikleri eylemler psikopatik
olabilmektedir. Ürünlerini satın aldıkları sürece insanların başına ne geldiğini
özellikle merak etmezler. Şirket hedefleri peşinde koşarken çoğu kez
başkalarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmalarına ve bazen zarar
vermelerine rağmen yöneticiler psikopat değillerdir aslında… Şirket dışında
yaşamlarında normal işlev görmektedirler; evlerine gidip aileleriyle sıcak,
sevecen bir ilişki kurup, çocuklarını, eşlerini sevmekte ve arkadaşlarını,
kullanacakları şeyler olmaktan çok, gerçekten de arkadaşları olarak
görmektedirler. İşinsanları bu yüzden, şirket ve şirket dışı yaşantılarının
birbiriyle çelişen ahlâki taleplerini bölümlere ayırabilmektedir ve bu durumdan
teselli bulmaları gerekmektedir, tam da bu şizofreni, onları psikopata
dönüşmekten alıkoymaktadır” (http://www.youtube.com/watch?v=ui9C6xVpVf0).
Yani yaşamı bölümlere ayırabilme yeteneği kazanılmaktadır: İş iştir,
ahlâk ahlâktır… Ahlâk iş’te olmayabilir, iş’te olan iş’te kalmaktadır, oradan
çıkınca yurttaş, birey, “normal insan” olunmaktadır. Acaba Hare söyleşisinden
şöyle bir çıkarımda bulunulabilir mi? Şizofreni; şirketleri psikopat olmaktan
kurtaramasa da bireyleri psikopat olmaktan kurtarmaktadır… Yine de 11 Eylül
2001’de uçaklar ikiz kulelere çarptığında Tüketim Ekonomisi ve Küresel Ticari Dünya’nın iktisadi aklı refleks olarak şu
soruyu sorarken birey olarak biz neyi sorduk acaba: “Borsa, altın ve parite ne
olur?”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder