9 Nisan 2013 Salı

NİYE APOLİTİK OLDUK? OLDUK MU?
Bilmem ben öyle hissediyorum. Yani Siyasal Bilgiler Fakültesinde derse girdiğim halde :)) ve fena halde böyle hissediyorum. Türkiye gelecek nesilleri de etkilemesi çok muhtemel birçok hayati gündemden geçerken, etrafta hiç bir şey olmuyormuş gibi davranan ve 'nedir bunlar yaaa' tarzına yatkın insanları görüp duyuyor gözler ve kulaklar (algıda seçicilik ??)
Böyle olunca da ortalığı -bence- bir çoğu kerameti kendinden menkul aydınımsı zatlar sarıyor. Türkiye'de bu aydın olmanın tanımı da bir enterasan oldu: Roman yazıp, şiir yazdın mı, ortodoks akımların dışında görüş bildirdin mi, ne yazık ki hala sakal bırakıp fular taktın mı, fütursuz bir konuşma üslubu ve agresif oldun mu aydın oluveriyorsun.. gibi geliyor bana... 
Ben bir de şunu gözlemliyorum: İş gereği özellikle Doğu - Güneydoğu sorununda 'aydınlar', isimleri farklı, içerikleri hep aynı seminer ve konferans atmosferinde birarada dura dura, birbirleriyle bağıra bağıra konuşup bundan haz alarak körlemesine bir grup aidiyeti içine giriyorlar. Bu andan itibaren diğer görüşlere karşı (varsa eğer) tahammül ve dinleme erdemlerini (ki muhtemelen aydın olmanın ilk iki unsuru olsa gerek) yitiriyorlar. Ben akademi dünyasında içinde bulunduğum onlarca seminer, ders ve konferansta böyle hissediyorum. İşin daha da kötüsü aydınlar, aydın olmayı, otomatik olarak demokrat olmayla açıklayıp hiç kimsenin fikrini beğenmeme gibi bir noktaya geliyorlar ki ben buna demokratik-faşizm diyebiliyorum. 
Ama sanıyorum kabahat bizde: aydın olana açlık ihtiyacı; her romantiği, sakallıyı, belgeselciyi ve dobrayı ! aydına tahvil edince, gündeme ilişkin kendi görüşümüzü de aydınlara havale etme hayati yanılgısına düştük...şimdi ellerde şarap, fonda klasik ve cazla çoklu medyada 'aydınları' seyreyleyip keyifle geleceğe bakıyoruz...gibi.
Ohhh ne dert ne elem...   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder